-
1 yani
а и́менно* * *1) то́ есть, а и́менно, зна́чит2) разг. действи́тельно, на са́мом де́леberbat bir hava yani — действи́тельно, скве́рная пого́да
-
2 yani
1) то есть, а и́менно, зна́чит2) разг. действи́тельно, по пра́вде говоря́, пои́стине, на са́мом де́леberbat bir hava yani — действи́тельно, скве́рная пого́да
-
3 bir kimsenin ya da bir şeyin yanı
cem -
4 выпукло-вогнутый
-
5 sakat
1. سقيم [سَقِيم]2. ضعيف [ضَعِيف]3. عاجز [عَاجِز]4. عيان [عَيَّان]5. عيي [عَيِيّ]6. قعيد [قَعِيد]7. كليل [كَلِيل]8. معاق [مُعَاق]9. معوق [مَعُوق]10. معوق [مُعَوَّق]11. مقعد [مُقْعَد]12. عليل [عَلِيل] -
6 belli
1. ظاهر [ظاهِر]Anlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm2. متضح [مُتَّضِح]Anlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm3. متجل [مُتَجَلٍّ]Anlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm4. مسمى [مُسَمًّى]Anlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm5. مضروب [مَضْرُوب]Anlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm6. معروف [مَعْرُوف]Anlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm7. معلوم [مَعْلُوم]Anlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm8. مفصح [مُفْصِح]Anlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm9. واضح [واضِح]Anlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm10. وضاح [وَضَّاح]Anlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm -
7 dört
четы́ре* * *озвонч. -dü1) четы́реdördümüz — че́тверо из нас
dörtte bir — че́тверть, одна́ четвёртая (чего-л.)
dörtte bir çay kaşığı tuz — че́тверть ча́йной ло́жки со́ли
dört yaşındadır — ему́ четы́ре го́да
saat dörtte — в четы́ре часа́
2) с именами на -lı / -lık четырёх-, име́ющий четы́ре...dört silindirli makine — четырёхцилиндро́вая маши́на
3) со словом taraf и т. п. всеdört bir taraf[ı], dört taraftan — со всех сторо́н
dört bir yanı — все сто́роны (кого-чего-л.)
••- dört başı mamur
- dört dönmek
- dört dörtlük
- dört duvar arasında kalmak
- dört elle sarılmak
- dört elle yapışmak
- dört göz bir evlat için
- dört gözle beklemek
- dört kitap
- dört köşe olmak
- dört üstü murat üstü
- dört yanı deniz kesilmek -
8 معوق
Iمَعُوق1. âcizAnlamı: gücü bir işe yetmez olan, güçsüz2. malûlAnlamı: sakat kimse3. zebunAnlamı: güçsüz, zayıf, âciz4. güçsüzAnlamı: gücü olmayan, âciz5. sakatIIمُعَوَّق1. malûlAnlamı: sakat kimse2. âcizAnlamı: gücü bir işe yetmez olan, güçsüz3. zebunAnlamı: güçsüz, zayıf, âciz4. güçsüzAnlamı: gücü olmayan, âciz5. sakat -
9 безбокий
прил. yansız, böyürsüz, bir yanı olmayan, bir yanı düşmüş. -
10 дело
с1) врз iş; meşgale; mesele; görev, vazife ( обязанность)госуда́рственные де́ла́ — devlet işleri
дома́шние де́ла́ — ev işleri
я е́ду по де́лу — bir iş için gidiyorum
бо́льше у меня́ здесь дел нет — benim burada işim kalmadı
сиде́ть без де́ла — boş durmak
хоро́шее де́ло - чита́ть — okumak - iyi bir şeydir
де́ло вку́са — zevk meselesi
де́ло че́сти — onur meselesi
э́то лишь одна́ сторона́ де́ла — bu, işin sadece bir yanı
слова́ и де́ла́ — sözler ve işler
2) dava; eserслужи́ть де́лу ми́ра — barış davasına hizmet etmek
3) в соч.библиоте́чное де́ло — kütüphanecilik
кузне́чное де́ло — demircilik
в соверше́нстве знать своё де́ло — işinin eri / ehli olmak
4) юр. dava5) канц. dosyaизъя́ть докуме́нт из де́ла — evrakı dosyadan çıkarmak
6) olayде́ло бы́ло / происходи́ло в дере́вне — olay bir köyde geçiyordu
••смотрю́, де́ло пло́хо — baktım, gidiş fena
в чём де́ло? — ne var?, ne oluyor?
в са́мом де́ле — gerçekten
э́то (совсе́м) друго́е де́ло! — o başka!
ва́ше де́ло — siz bilirsiniz
как (ва́ши / твои́) де́ла́? — işler nasıl?
не твоё де́ло! — senin üstüne vazife değil!
э́то твоё де́ло! — bu, senin bileceğin bir iştir!
моё де́ло сказа́ть, а... — benden söylemesi,...
на́ше де́ло дать вам сове́т — bizden size tavsiye etmesi
а согласи́тся он и́ли нет, э́то уж друго́е де́ло — razı olur ya da olmaz, o ayrı
я пе́рвым де́лом позвони́л (по телефо́ну) — ilk işim telefon etmek oldu
де́ло за деньга́ми — iş paraya kaldı
име́ть де́ло с кем-л. — biriye alış-verişi olmak; düşüp kalkmak
то и де́ло — ikide birde
то ли де́ло - дома́шняя пи́ща / еда́ — ev yemekleri başka
де́ло в том, что... — mesele şu ki...
де́ло не в э́том — mesele onda değil
де́ло идёт о... — söz konusu olan,...
а тебе́ и де́ла нет (до э́того)! — umurunda bile değil senin!
кому́ како́е де́ло! — kime ne?
како́е мне де́ло до э́того? — bundan bana ne?
-
11 dört
(-dü)1) четы́реdörtümüz — че́тверо из нас, нас че́тверо
dörtte bir — че́тверть, одна́ четвёртая
dörtte bir çay kaşığı tuz — че́тверть ча́йной ло́жки со́ли
dört buçuk — четы́ре с полови́ной
2) четвёрка3) со словами, оканчивающимися на lı, lık четырёх…, име́ющий четы́ре …dört benekli — а) име́ющий четы́ре очка́ (об игральных костях и т. п.); б) карт. четвёрка
dört silindirli makine — четырёхцилиндро́вый дви́гатель
dört zamanlı — четырёхта́ктный
4) в сочет. со словами «сторона́», «часть све́та» и т. п. всё, всеdört bir taraf(ı), dört taraftan — со всех сторо́н
dört bir yanı — все сто́роны, всё круго́м
-
12 wippen
-
13 قدوم
IقَدُّومkeserAnlamı: bir yanı keskin ağızlı, öteki yanı çivi çakmaya uygun çelik araçIIقُدُوم1. mevcudiyetAnlamı: var olma, varlık2. gelişAnlamı: gelmek işi veya biçimi -
14 keser
قدوم [قَدُّوم]Anlamı: bir yanı keskin ağızlı, öteki yanı çivi çakmaya uygun çelik araç -
15 مسمى
مُسَمًّى1. muayyenAnlamı: belirli, kesin2. malûmAnlamı: bilinen, belli3. mahutAnlamı: bilinen, adı geçen4. namAnlamı: ad5. adAnlamı: bir şeyi, bir kimseyi anlatmaya bildirmeye yarayan söz6. belirliAnlamı: açık ve kesin olarak sınırlanmış7. belliAnlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm8. bildikAnlamı: tanıdık -
16 مقعد
Iمَقْعَد1. seki2. bankAnlamı: oturulacak sıra3. kanepe4. oturakAnlamı: oturulacak yer veya şey5. sedirAnlamı: kol koyacak yeri olmayan kerevet6. sandalyeAnlamı: bir kişilik oturma eşyası7. kürsüAnlamı: sandalyeIIمُقْعَد1. âcizAnlamı: gücü bir işe yetmez olan, güçsüz2. kötürüm3. malûlAnlamı: sakat kimse4. güçsüzAnlamı: gücü olmayan, âciz5. sakat -
17 gemein
-
18 عاجز
عَاجِز1. marizAnlamı: hastalıklı2. zayıf3. kaknemAnlamı: kuru, sıska4. kocaAnlamı: yaşlı, ihtiyar5. hâlsizAnlamı: gücü olmayan, takatsız6. âcizAnlamı: gücü bir işe yetmez olan, güçsüz7. yalın katAnlamı: zayıf, sağlam olmayan8. zebunAnlamı: güçsüz, zayıf, âciz9. kudretsizAnlamı: gücü olmayan10. dermansızAnlamı: gücü kalmamaış, bitkin11. geçkinAnlamı: ihtiyarlamaya yüz tutmuş, geçmiş12. güçsüzAnlamı: gücü olmayan, âciz13. kartaloşAnlamı: kartlaşmış, yaşı geçkin14. sağlıksızAnlamı: sağlık durumu bozuk15. sakat16. argınAnlamı: yorgun, zayıf, bitkin17. cılızAnlamı: çok zayıf ve güçsüz, eneze, nahif -
19 عيان
Iعَيَّان1. âcizAnlamı: gücü bir işe yetmez olan, güçsüz2. zebunAnlamı: güçsüz, zayıf, âciz3. dermansızAnlamı: gücü kalmamaış, bitkin4. güçsüzAnlamı: gücü olmayan, âciz5. sağlıksızAnlamı: sağlık durumu bozuk6. sakatIIعِيَان1. temaşaAnlamı: hoşlanarak bakma2. müşahedeAnlamı: görme, gözlem -
20 قعيد
قَعِيد1. marizAnlamı: hastalıklı2. malûlAnlamı: sakat kimse3. âcizAnlamı: gücü bir işe yetmez olan, güçsüz4. kötürüm5. dermansızAnlamı: gücü kalmamaış, bitkin6. güçsüzAnlamı: gücü olmayan, âciz7. sağlıksızAnlamı: sağlık durumu bozuk8. sakat
См. также в других словарях:
yani — bağ., Ar. yaˁnī 1) Demek, şu demek ki anlamlarında bir söz Rıza Efendi de belki bu yüzden yani perde niçin açılmıyor diye sinirleniyor. T. Buğra 2) zf. Sözün kısası, doğrusu anlamlarında bir söz Tesadüf ama bu kadar olur yani. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
yan-yanı — z. Yan tərəfi ilə, yanı üstə, yaxud bir yanını irəli verərək. Göyərçin bir yanı üstə çevrildi, yan yanı bir qədər uçub çayın ortasına düşdü. M. Rz … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
elle tutulacak tarafı (veya yanı) kalmamak — 1) sağlam bir yanı kalmamak 2) güvenilecek veya kayrılacak bir yönü olmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kırkyıllık Yani, olur mu Kâni — eskimiş bir alışkanlık kolay kolay değişmez anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
buğday ile koyun, geri yanı oyun — çiftçi için koyun ve buğdaydan değerli bir şey yoktur anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
alt yanı çıkmaz sokak — sonu gelmeyen, sonuç alınamayan işler için söylenen bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı kalır yeri (veya yanı) yok — (birinden veya bir şeyden) nitelikleri bakımından başkalarıyla karşılaştırıldığında eksiği olmayan, denk olan … Çağatay Osmanlı Sözlük
taraftarlık etmek — bir tarafı tutmak, bir yanı desteklemek : Gazetelerde o zaman bu maddeye taraftarlık etmemiş bulunduğunu yazmıştı. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
pelekte — bir yanı kırılmış yumurta; parça, cüzü … Çağatay Osmanlı Sözlük
ZEMEL — Bir yanı üzerine çöküp öbür yanını yukarıya kaldırarak koşmak. * Devenin ayağına ârız olan aksaklık. * Su tulumunun sarkması … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
öte — is. 1) Konuşanın temel olarak aldığı bir şeyden daha uzak olan yer veya şey, mavera Köşklerin biraz ötesinde köy kulübelerine benzer derme çatma evler görülürdü. R. E. Ünaydın 2) Bir şeyin arkadan gelen bölümü İşin ötesi kolay. 3) sf. Bulunulan… … Çağatay Osmanlı Sözlük