Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

baştan+başa

  • 21 убранство

    elbise,
    kıyafet
    * * *
    с
    ( одежда) elbise, kıyafet
    ••

    весь го́род был в пра́здничном убра́нстве — bayram dolayısıyla şehir baştan başa donatılmıştı

    Русско-турецкий словарь > убранство

  • 22 in depth

    tam olarak, baştan başa
    * * *
    (deeply and thoroughly: I have studied the subject in depth.) enine boyuna, bütün ayrıntılarıyla

    English-Turkish dictionary > in depth

  • 23 abklappern

    abklappern v/t <-ge-, h> baştan başa dolaşmak; fam ( nach -i) her yerde aramak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > abklappern

  • 24 Bank

    Bank1 f <-; ÷e> (Sitzbank) bank; (Schulbank) sıra;
    auf die lange Bank schieben (işi) sallamak; sürüncemede bırakmak;
    fam durch die Bank tamamen, istisnasız, baştan başa
    Bank2 f <-; -en> ÖKON banka;
    Geld auf der Bank haben bankada parası olmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Bank

  • 25 durch

    1. präp (A) sayesinde; ortasından, içinden; (quer durch) karşıdan karşıya; (mittels) ile, sayesinde;
    durch Zufall tesadüfen, raslantıya;
    MATH 4 (geteilt) durch 2 4 bölü 2
    2. adv es ist 5 Uhr durch saat beşi geçiyor;
    das ganze Jahr durch bütün yıl (boyunca);
    durch und durch baştan başa, tamamen, hepten

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > durch

  • 26 durchlesen

    durchlesen v/t <unreg, -ge-, h> baştan başa okumak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > durchlesen

  • 27 durchweg

    durchweg adv baştan başa/sona, tamamen

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > durchweg

  • 28 Linie

    Linie ['liːnĭə] f <-; -n> çizgi; hat;
    auf seine Linie achten kilosuna dikkat etmek;
    mit der Linie 2 fahren 2 numaraya binmek;
    auf der ganzen Linie baştan başa, boydan boya;
    in erster Linie her şeyden önce, ilk başta

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Linie

  • 29 Linie

    Linie <-n> ['li:niə] f
    1) çizgi; (Grenz\Linie) çizgi;
    \Linien ziehen çizgi çekmek;
    Briefpapier mit \Linien çizgili mektup kâğıdı
    2) (Gürtel\Linie) hiza
    3) ( Reihe) dizi, sıra, saf;
    eine \Linie bilden sıraya girmek, saf bağlamak, dizilmek
    4) mil ( Front) cephe; (Verteidigungs\Linie) hat;
    in vorderster \Linie stehen/kämpfen en önde durmak/savaşmak, hücum hattında durmak/savaşmak
    5) (Flug\Linie) yol, hat; (Bus\Linie) hat; (Verkehrsmittel einer bestimmten \Linie) numara;
    die \Linie 8 fährt zum Bahnhof 8 numara istasyona gider
    6) in erster \Linie ilk önce, her şeyden önce;
    auf der ganzen \Linie baştan başa; ( völlig) tamamen
    7) hat;
    auf die schlanke \Linie achten vücüt hatlarını korumak, kilosuna dikkat etmek
    8) ( Verwandtschaft) soy;
    absteigende \Linie altsoy, füru;
    aufsteigende \Linie üstsoy, usul

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Linie

  • 30 below par

    basa bastan asagi, paritenin altinda

    English to Turkish dictionary > below par

  • 31 конец

    son
    * * *
    м
    1) врз son; bitim; uç ( ucu)

    коне́ц ни́тки — ipliğin ucu

    противополо́жный коне́ц коридо́ра — koridorun öte başı

    мы шли в са́мом конце́ — biz en arkada yürüyorduk

    коне́ц ме́сяца — ayın sonu

    коне́ц ле́та — yazın sonu

    в конце́ ле́та — yaz biterken

    2) (смерть, кончина) son

    ему́ прихо́дит коне́ц — sonu yaklaşıyor / geliyor

    3) разг. yol, mesafe

    пое́здка в оди́н коне́ц — tek istikamet yolculuğu

    пое́здка в о́ба конца́ — gidiş dönüş yolculuğu

    ••

    до конца́ — sonuna kadar

    говори́ть без конца́ — durmadan konuşmak

    из конца́ в коне́ц — bir uçtan bir uca, bir baştan bir başa

    в конце́ концо́в — en son, en sonunda

    аплодисме́нтам не́ было конца́ — alkış bitmek bilmiyordu

    со всех концо́в све́та — dünyanın dört bir bucağından / yanından

    на друго́м конце́ све́та — dünyanın öbür ucunda

    каза́лось, доро́ге не бу́дет конца́ — yol git git bitmiyordu; yol bitip tükenmek bilmiyordu

    э́тому ле́су нет конца́-кра́ю — bu orman uçsuz bucaksız

    дава́й запла́тим и де́лу коне́ц! — parayı verelim gitsin!

    э́то положе́ние оши́бочно от нача́ла до конца́ — bu tez baştan aşağı yanlıştır

    положи́ть коне́ц чему-л. — (bir) son vermek; paydos demek

    Русско-турецкий словарь > конец

  • 32 Kopf

    Kopf <-(e) s, Köpfe> [kɔpf, pl 'kœpfə] m
    1) ( Körperteil, Nagel\Kopf, Nadel\Kopf) kafa, baş;
    zehn Euro pro \Kopf adam başına on euro;
    \Kopf an \Kopf kafa kafaya, başa baş;
    aus dem \Kopf kafadan;
    \Kopf hoch! üzme tatlı canını!;
    etw auf den \Kopf stellen bir şeyi altüst etmek;
    sie stellten das ganze Haus auf den \Kopf bütün evi altüst ettiler;
    sich auf den \Kopf stellen ( fig) o ( fam) ağzıyla kuş tutmak;
    \Kopf und Kragen riskieren kellesini koltuğuna almak, başını ortaya koymak;
    sich dat etw aus dem \Kopf schlagen bir şeyi aklından [o kafasından] çıkarmak;
    sich dat etw in den \Kopf setzen bir şeyi aklına [o kafasına] koymak;
    das will mir nicht in den \Kopf bunu aklım almıyor;
    das kann ich im \Kopf rechnen bunu kafamdan hesaplayabilirim;
    mit rotem \Kopf dastehen kıpkırmızı kesilmek;
    von \Kopf bis Fuß baştan aşağı;
    sie ist ein kluger \Kopf o akıllı birisidir;
    sie hat ihren eigenen \Kopf o kendi bildiğini okur;
    er ist nicht auf den \Kopf gefallen kafası boş değil;
    den \Kopf in den Sand stecken deve kuşu gibi başını kuma sokmak [o gömmek];
    mit dem \Kopf durch die Wand wollen kafasının dikine gitmek;
    es kann nicht immer nur nach deinem \Kopf gehen her şey senin istediğin gibi olamaz;
    wir redeten uns dat die Köpfe heiß konuşmaktan kafamız şişti;
    einen kühlen \Kopf bewahren serin kanlı olmak;
    nicht ganz richtig im \Kopf sein ( fam) kafadan kontak olmak, aklından zoru olmak;
    das geht mir durch den \Kopf bu, aklımdan geçiyor;
    mir brummt der \Kopf ( fam) başım çok ağrıyor;
    mir raucht der \Kopf ( fam) kafam dumanlandı;
    der Erfolg ist ihm zu \Kopf(e) gestiegen başarı onun başına vurdu;
    ich war wie vor den \Kopf gestoßen beynimden vurulmuşa döndüm;
    jdm den \Kopf verdrehen ( fam) birinin beynine girmek, birini baştan çıkarmak;
    sich dat den \Kopf zerbrechen ( fam) kafa yormak [o patlatmak];
    das kann dich den \Kopf kosten (a. fig) bu, senin başını yakabilir;
    er hat sein ganzes Geld auf den \Kopf gehauen ( fam) bütün parasını har vurup harman savurdu;
    was man nicht im \Kopf hat, das hat man in den Beinen ( fig) o ( fam) akılsız başın cezasını ayak çeker, akılsız iti [o köpeği] yol kocatır
    2) (Brief\Kopf) başlık; ( bei Münze) tu(ğ) ra;
    \Kopf oder Zahl? tura mı yazı mı?

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Kopf

  • 33 serâpâ

    farsça سراپا baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > serâpâ

  • 34 voll

    voll [f-]
    1. adj dolu; (besetzt) meşgul; fam (satt) tok; fam (betrunken) fitil gibi; Haar gür, sık;
    voller ile dolu; Schmutz, Flecken usw a ile kaplı;
    eine volle Stunde tam bir saat;
    mit voller Lautstärke sesi sonuna kadar açılmış;
    volles Vertrauen tam güven
    2. adv (völlig) bütünüyle, tamamen; zahlen usw tam (ücret ödemek vs); fam (direkt, genau) tam, (dos)doğru;
    voll arbeiten tam gün çalışmak;
    voll besetzt oturacak yeri kalmamış;
    voll gepackt, voll gepfropft, voll gestopft adj fam tıka basa dolu;
    (nicht) für voll nehmen tam ciddiye al(ma)mak;
    voll füllen tamamen doldurmak;
    voll machen fam Kind altına yapmak;
    die Hosen voll machen donuna yapmak;
    voll packen ( mit -le) tamamen doldurmak;
    sich voll saugen ( mit -i) emip şişmek;
    voll stopfen tıka basa doldurmak;
    voll tanken (depoyu) tam/ful doldurmak;
    bitte voll tanken! (depoyu) ful yapar mısınız?;
    voll und ganz baştan aşağı, büsbütün

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > voll

  • 35 serâser

    farsça سراسر bir baştan bir başa.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > serâser

  • 36 serbeser

    farsça سربسر bir baştan bir başa.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > serbeser

См. также в других словарях:

  • baştan başa — zf. 1) Tamamen, bütünüyle, hepsi bir arada Yaptıkları baştan başa sersemlik ve aptallıktır. R. H. Karay 2) Başından sonuna kadar, bir uçtan bir uca Kasabayı baştan başa dolaşan davulcu yorulmuştu. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baştan — zf. Başından alarak, bir kez daha, yeniden Konuyu baştan anlatayım. Birleşik Sözler baştan aşağı baştan başa baştankara baştan savma baştan sona yeni baştan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir baştan (veya uçtan) bir başa (veya uca) — bir yerin bir sınırından öbür sınırına kadar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • taş taş üstünde bırakmamak — baştan başa yıkıp yerle bir etmek Kaçsan da kaç para eder? Sana, köyde taş taş üstünde bırakmayacak diyorum. Y. K. Karaosmanoğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Yaşar Kemal — (born Kemal Sadık Gökçeli 1923) is one of Turkey s leading writers. [cite news| url=http://www.turkishdailynews.com.tr/archives.php?id=2229| title=French pay tribute to Yasar Kemal | work=Turkish Daily News |accessdate=2008 04 04|date=1997 03… …   Wikipedia

  • Yaşar Kemal — (pseudónimo de Kemal Sadik Gokceli) nacido en 1923 en Hemite, una aldea en la provincia de Adana, sur de Turquía es una renombrada figura de la literatura contemporánea de su país. Procedente de una familia de origen kurdo, a la edad de cinco… …   Wikipedia Español

  • cesim — sf., esk., Ar. cesīm Büyük, iri, kocaman Arzı baştan başa cesim ormanlar kaplamış. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çan kulesi — is. İçinde çan bulunan uzun, yüksek kule Baştan başa yenileşen o şehirlerin her tarafında çan kuleleri yükselir. Y. K. Beyatlı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • derya — is., esk., Far. deryā 1) Deniz 2) mec. Bilgili kimse 3) mec. Bir şeyin bol olduğu yer Kasaba baştan başa bir çamur deryası hâlini alır. S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler deryadil kaptanıderya lebiderya çamur deryası Atasözü, Deyim ve Birleşik… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dirlik — is., ği 1) Yaşayış, hayat, sağlık, varlık, geçim 2) Huzur, erinç Madem birsin, birlik olsun / Dilde, dinde, milliyette / Murat et de dirlik olsun / Baştan başa cemiyette. O. S. Orhon 3) tar. Osmanlı İmparatorluğu nda bir hizmete karşılık olmak… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gösteriş — is. 1) Gösterme işi veya biçimi 2) Başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için birinin yaptığı yapay davranış, çalım, kurum Eski hayat baştan başa bir nümayiş ve gösteriş hayatı idi. A. Haşim 3) Göze çarpıcı nitelik,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»