-
1 drag one's feet
agirdan almak -
2 rest on one's oars
ağırdan almak, işi yavaşlatmak -
3 rest on one's oars
ağırdan almak, işi yavaşlatmak -
4 drag
n. tırmık, trol, tarak, kızak; engel; direnç; ağır hareket; el arabası, atlı araba; zahmetli şey; sıkıcı tip; aptal, geri zekâlı tip; etki; bir nefes; koku (av); kadın elbisesi (eşcinsel erkeğin giydiği)————————v. çekmek, sürüklemek, sürümek, sürünmek; ağırdan almak; ağ ile suyun dibini taramak, taramak; söz konusu etmek; bulaştırmak, sokmak; sürüncemede kalmak, geçmek bilmemek; durgunlaşmak; ağır tempoyla çalınmak* * *1. sürükle 2. sürükle (v.) 3. sürükleme (n.)* * *[dræɡ] 1. past tense, past participle - dragged; verb1) (to pull, especially by force or roughly: She was dragged screaming from her car.) sürüklemek, çekip almak2) (to pull (something) slowly (usually because heavy): He dragged the heavy table across the floor.) çekmek, çekerek götürmek3) (to (cause to) move along the ground: His coat was so long it dragged on the ground at the back.) sürükle(n)mek4) (to search (the bed of a lake etc) by using a net or hook: Police are dragging the canal to try to find the body.) taramak5) (to be slow-moving and boring: The evening dragged a bit.) geçmek bilmemek, uzayıp gitmek2. noun1) (something which slows something down: He felt that his lack of education was a drag on his progress.) engel, mâni2) (an act of drawing in smoke from a cigarette etc: He took a long drag at his cigarette.) nefes, fırt3) (something or someone that is dull and boring: Washing-up is a drag.) sıkıcı şey, karın ağrısı4) (a slang word for women's clothes when worn by men.) erkeğin giydiği kadın elbisesi -
5 dally
v. oyalanmak, zaman öldürmek; oynaşmak* * *['dæli](to go etc slowly: Don't dally - do hurry up!) ağırdan almak, oyalanmak -
6 defer
v. ertelemek, tecil etmek; uymak; saygı göstermek, riayet etmek, ağırdan almak* * *ertele* * *I [di'fə:] past tense, past participle - deferred; verb(to put off to another time: They can defer their departure.) ertelemek, tehir etmekII [di'fə] past tense, past participle - deferred; verb((with to) to act according to the wishes or opinions of another or the orders of authority: I defer to your greater knowledge of the matter.) uymak, boyun eğmek- in deference to
- deferment, deferral -
7 procrastinate
v. ertelemek, geciktirmek, ağırdan almak, oyalanmak* * *sürüncemede bırak* * *[prə'kræstineit](to delay or put off doing something: Stop procrastinating and do it now!) bugünün işini yarına bırakmak, ertelemek -
8 dilly dally
v. vakit öldürmek, oyalanmak, sallanmak, işi ağırdan almak -
9 drag one's feet
ayağını sürümek, ağırdan almak, işi yavaşlatmak -
10 dilly dally
v. vakit öldürmek, oyalanmak, sallanmak, işi ağırdan almak -
11 drag one's feet
ayağını sürümek, ağırdan almak, işi yavaşlatmak -
12 filibuster
(parlamento, vb.'de) isi uzatmak, agirdan almak
См. также в других словарях:
ağırdan almak — 1) bir işi gereken süre içinde bitirmemek, geciktirmek Görüyorsunuz ki bu soyadı konusunda benim ağırdan alışım, bir tembellik değil. M. Ş. Esendal 2) bir işi gönülsüz, isteksiz yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak sürümek — 1) verilen bir işi ağırdan almak 2) gönderilen yere isteği ile gitmemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendini dirhem dirhem satmak — 1) çok nazlı davranmak, ağırdan almak Hâl böyleyken yine de bilmeyenlere karşı kendini dirhem dirhem satar. H. Taner 2) özelliklerini azar azar ortaya koymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayağını (veya ayaklarını) sürümek — 1) verilen bir işi ağırdan almak 2) bir yerden uzaklaşmak üzere bulunmak 3) halk inanışına göre bir kimse gelirken ardından başkalarının da gelmesine yol açmak 4) ölmek üzere olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük