-
1 alelâde
arapça علی العاده sıradan, bayağı. -
2 ординарный
alelade, sıradan -
3 متوسط
alelâde; alışılmış; aralıkta; averaj; ılıman; mutedil; sıradan; vasat -
4 وسط
alelâde; âlem; alışılmış; bel; böğür; dünya; evren; havali; ılıman; midi; muhit; mutedil; ortam; orta; santra; sıradan; vasatî -
5 blah
alelade, siradan -
6 commonplace
alelade, siradan, basit; beylik, basmakalip -
7 заурядный
sıradan,alelade* * *sıradan; sıra °; alelade ( обыкновенный)таки́е фа́кты ста́ли зауря́дными — bu olaylar sıradanlaşmış bulunuyor
-
8 commonplace
adj. sıradan, alelâde, olağan, adi, bayağı; basmakalıp————————n. sık söylenen söz; beylik lâf; klişe* * *1. alelade 2. basmakalıp söz* * *adjective (very ordinary and uninteresting: commonplace remarks.) sıradan -
9 как
nasıl* * *1) нареч. nasıl; neкак пройти́ на у́лицу Го́рького? — Gorki caddesine nereden gidilir?
как (чу́вствует себя́) больно́й? — hasta nasıl?
как пожива́ешь / дела́? — ne âlemdesin?
как (мне) не по́мнить! — hatırlamaz olur muyum hiç!
как тут не вспо́мнить... — gel(in) de... hatırlama(yın)
ну как тут не вспо́мнишь пре́жнего дире́ктора! — eski müdürü gel de arama!
ты рад? - как не ра́доваться?! — sevindin mi? - Sevinilmez mi?
как же по́сле э́того (мне) не зли́ться? — bundan sonra nasıl kızmam?
он поступа́ет (так), как вели́т со́весть — vicdanı ne emrediyorsa onu yapıyor
как бы мне побыстре́е зако́нчить э́ту рабо́ту — ne yapsam da şu işi bir an önce bitirsem
не зна́ю, как ты, а я... — seni bilmem ama ben...
2) нареч. ne (kadar)как стра́нно! — ne tuhaf!
как тру́дно бы́ло ждать! — ne zordu beklemek!
как мне хо́чется повида́ть его́! — onu görmeyi ne kadar isterim!
как мно́го он зна́ет! — ne çok şey biliyormuş!
а ведь как она́ его́ люби́ла! — oysa, ne severdi onu!
знал бы ты, как он волнова́лся! — ne heyecan içindeydi, bilsen!
ви́дели бы вы то́лько, как она́ испуга́лась! — ne kadar korktuğunu bir görseniz!
как я бу́ду сча́стлив, е́сли он сде́ржит своё сло́во! — sözünü tutarsa ne mutlu bana!
3) частица nasılкак! Ты ещё здесь / не уе́хал?! — nasıl? Sen hâlâ gitmedin mi?!
она́ как закричи́т! — bağırıvermesin mi?; birden bağırmasın mı?
4) союз gibi; kadarбе́лый как снег — kar gibi beyaz
бесшу́мно, как тень — gölge sessizliğiyle
он ну́жен нам как во́здух — ona hava kadar muhtacız
он э́того бои́тся как сме́рти — bundan, ölümden korkar gibi korkuyor
таки́е, как ты — senin gibiler
он не тако́й терпели́вый, как ты — senin kadar sabırlı değildir, sendeki sabır onda yok
то́чно так же, как и (его́) оте́ц — tıpkı babası gibi
как бы извиня́ясь — af diler gibi
ко́мната как ко́мната — alelade / bildiğimiz bir oda
де́лай / поступа́й, как я — yaptığım gibi yap / davran, ben nasıl yaptımsa sen de öyle yap / davran
в строи́тельных дела́х он разбира́лся, как хоро́ший инжене́р — yapı işlerinden iyi bir mühendis kadar anlardı
5) союз (в качестве кого-чего-л.) olarak, diyeмне его́ предста́вили как худо́жника — bana onu ressam diye tanıttılar
6) союз ( в составе вводных групп) gibiкак ста́ло изве́стно — öğrenildiğine göre; öğrenildiği gibi
мост, постро́енный, как предполага́ют, в пя́том ве́ке,... — beşinci yüzyılda kurulduğu sanılan köprü
7) союз ( когда)...dığı zaman / sırada,...dıkta; iken;...ır...maz,...dı mı ( как только);...dıktan sonra (после того, как); (her)...dıkça ( всякий раз как);...alı ( с тех пор как);...madan (önce) ( перед тем как); oysa ( между тем как)задо́лго до того́, как стемне́ло — karanlık basmadan çok önce
с того́ дня, как он прие́хал — geldiği günden beri
не прошло́ и неде́ли, как... — aradan bir hafta geçmemişti ki...
как поду́маю об э́той ава́рии,... — ben o kazayı düşündükçe...
вот уж бо́льше го́да, как... — bir yıldan fazla bir süredir...
вот уж мно́го лет, как... — yıllar var ki...
э́то не что ино́е, как... — bu...dan başka bir şey değildi
ина́че, как изме́ной, э́то не назовёшь — buna ihanetten başka isim verilemez
кому́ же им помо́чь, как не тебе́? — onlara sen yardım etmesen kim etsin?
ну кому́ ж пла́кать, как не мне! — ben ağlamayayım da kim ağlasın?
я ви́дел как он сел в авто́бус — otobüse bindiğini gördüm
••как бу́дто —...mış gibi;...mış ( кажется)
как оди́н (челове́к) — tek adammışçasına
как раз наоборо́т — tam tersine
э́ти сапоги́ мне как раз — bu çizme ayağıma tam / tastamam geliyor
не зна́ю, как вы, а я... — sizi bilmem ama ben...
что, никаки́х весте́й нет? - Как не быть, есть! — haber yok muymuş? - Var ya, olmaz olur mu?
как он ни сопротивля́лся — her ne kadar direndiyse de
как бы он ни сопротивля́лся — ne kadar direnirse dirensin
как мо́жно быстре́е — bir an önce, mümkün olduğu kadar çabuk
э́тот, как его́... — şey, neydi adı...
-
10 неприметный
1) belirli belirsiz; belli belirsizнеприме́тная ра́зница — belirli belirsiz bir fark
2) ( заурядный) sıradan; alelade ( обыкновенный) -
11 обыденный
her günkü; gündelik; alelade -
12 обыкновенный
1) ( постоянно встречающийся) olağan; mutat2) ( ничем не примечательный) bayağı; alelade; sıradanобыкнове́нное явле́ние — alışılagelmiş olgu
-
13 обычный
1) (постоянный, привычный) mutat; alışılmış; her zamankiя пошёл в библиоте́ку в обы́чное вре́мя — kütüphaneye mutat saatimde gittim
э́то ста́ло обы́чным — bu, âdet haline geldi
2) ( ничем не примечательный) bayağı; alelade; sıradanса́мый обы́чный дом — basbayağı bir ev
при обы́чной температу́ре — bayağı sıcaklıkta
••обы́чные ви́ды вооруже́ния — geleneksel / klasik silahlar
обы́чное пра́во — юр. örf ve âdet hukuku
-
14 прозаический
1) mensurпрозаи́ческое произведе́ние — mensur eser, düzyazı
прозаи́ческий перево́д — düzyazı dili ile yapılan çeviri
2) ( обыденный) alelade; renksiz, ilginç olmayan ( неинтересный) -
15 common
adj. ortak, müşterek, genel, yaygın; kaba saba, kaba, adi; sıradan, bilinen; bayağı, olağan, alışılagelmiş, alelâde————————n. halka açık yer, park, meydan* * *1. ortak 2. yaygın* * *['komən] 1. adjective1) (seen or happening often; quite normal or usual: a common occurrence; These birds are not so common nowadays.) yaygın, çokça/sıkça görülen2) (belonging equally to, or shared by, more than one: This knowledge is common to all of us; We share a common language.) ortak, müşterek3) (publicly owned: common property.) kamuya ait, umuma ait4) (coarse or impolite: She uses some very common expressions.) kaba, adî5) (of ordinary, not high, social rank: the common people.) sıradan, basit6) (of a noun, not beginning with a capital letter (except at the beginning of a sentence): The house is empty.) cins2. noun((a piece of) public land for everyone to use, with few or no buildings: the village common.) çimenlik, çayırlık- commoner- common knowledge
- common law
- common-law
- commonplace
- common-room
- common sense
- the Common Market
- the House of Commons
- the Commons
- in common -
16 hack
n. vuruş, darbe, çentik, kertik, tekme, tekme yarası, kesici alet, at, beygir, at arabası, taksi, taksici, yazar bozuntusu, sıradan, alelâde————————v. doğramak, kıymak, kesmek, vurarak kesmek, yontmak, çentmek, kuru kuru öksürmek, tekme atmak [spor.], sert oynamak, atla gezmek, taksi tutmak, taksiye atlamak, taksi kullanmak, sipariş üzerine yazı yazmak* * *1. kes (v.) 2. kira beygiri (n.)* * *[hæk] 1. verb1) (to cut or chop up roughly: The butcher hacked the beef into large pieces.) parçalamak2) (to cut (a path etc) roughly: He hacked his way through the jungle; He hacked (out) a path through the jungle.) zorlukla kendine yol açmak2. noun1) (a rough cut made in something: He marked the tree by making a few hacks on the trunk.) çentik, kertik2) (a horse, or in the United States, a car, for hire.) kiralık at/araba•- hacker- hacking
- hacksaw -
17 mediocre
adj. sıradan, alelâde, olağan, vasat, orta* * *1. orta 2. orta derecede 3. vasat* * *[mi:di'oukə](not very good or great; ordinary: a mediocre performance/effort.) orta -
18 nondescript
adj. tarif edilemez, tanımlanamaz, alelâde, sıradan* * *kolay tanımlanamaz* * *['nondiskript](having no noticeable, interesting or memorable characteristics: a nondescript sort of building.) kişiliksiz, sıradan -
19 ordinary
adj. bayağı, sıradan, alelâde, tipik, olağan, normal, alışılagelmiş, adi————————n. alışılmış şey, olağan şey, yetkili makam, orta halli yemek [brit.], lokanta [brit.], değişmez kurallar (katolik kilisesi)* * *olağan* * *['o:dənəri]1) (usual; normal: She was behaving in a perfectly ordinary manner.) olağan2) (not unusually good etc: Some people like his poetry but I think it's rather ordinary.) sıradan•- out of the ordinary -
20 blah
adj. alelâde, sıradan* * *palavra
См. также в других словарях:
alelade — sf., Ar. ˁalā l ˁāde 1) Her zaman görülen, olağan Bu namaz, alelade bir ibadet değildi. R. E. Ünaydın 2) Bayağı, sıradan Aslında yılbaşı da her gün gibi alelade bir gündür. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
alelâde — (A.) [ ﻩدﺎﻌﻝا ﯽﻠﻋ ] sıradan, bayağı … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
ÜSLUB-U ÂDÎ — Alelâde ifade tarzı. İfadesinde hiçbir üstünlük bulunmayan tarz … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
aleladelik — is., ği Alelade olma durumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
beribenzer — sf., hlk. Sıradan, bayağı, alelade … Çağatay Osmanlı Sözlük
gripli — sf. Grip hastalığına yakalanmış (kimse) Belki onu alelade bir gripli sanıyordu, aceleye lüzum görmüyordu. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapkaççı — is. 1) Kapıp kaçmak yoluyla hırsızlık yapan kimse 2) sf., mec. Üstünkörü, gereken önem verilmeyen, baştan savma, alelade O köşklerin, yalıların çoğunun yerinde bugün yeller esmektedir. Hemen hepsi kapkaççı yapılarla yok edilmiştir. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
merbutiyet — is., esk., Ar. merbūṭiyyet Bağlılık Birkaç günlük yol arkadaşına hatta alelade bir arkadaşa bu kadar merbutiyet göstermek tabii değildi. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıradan — sf. Herhangi bir, bayağı, alelade Bu kabil angaryalar sıradan bir memurun yaşamına hiç değilse bir renk ve canlılık katabilir. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
tedariksiz — sf. 1) Önceden gereken şeyleri sağlamamış olan, hazırlıksız 2) zf. Önceden gereken şeyleri sağlamadan, hazırlıksız Ya doktor alelade bir dâhilî hasta zanneder de tedariksiz gelirse? P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
mecnun olmak — 1) sevda sebebiyle kendini kaybetmek 2) delirmek, çıldırmak Alelade, herkesteki gibi beş on kuruşluk bir maldı, buna kıymet verebilmek için insan mecnun olmalı. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük