Перевод: с английского на все языки

со всех языков на английский

þacele

  • 121 race

    n. ırk, döl, soy, nesil, cins, tür, familya, sınıf, tad (şarap), yarış, koşu, at yarışı, mücâdele, akıntı, ömür, hayat, yuva (makine)
    ————————
    v. yarışmak, yarıştırmak, yarışa sokmak, acele ile yapmak, hızlı çalışmak (motor), hızlı akmak
    * * *
    1. yarış (v.) 2. yarış (n.) 3. ırk
    * * *
    I 1. [reis] noun
    (a competition to find who or which is the fastest: a horse race.) yarış, koşu
    2. verb
    1) (to (cause to) run in a race: I'm racing my horse on Saturday; The horse is racing against five others.) yarış(tır)mak
    2) (to have a competition with (someone) to find out who is the fastest: I'll race you to that tree.) yarışmak, yarış etmek
    3) (to go etc quickly: He raced along the road on his bike.) hızla gitmek
    - racecourse
    - racehorse
    - racetrack
    - racing-car
    - a race against time
    - the races
    II [reis]
    1) (any one section of mankind, having a particular set of characteristics which make it different from other sections: the Negro race; the white races; ( also adjective) race relations.) ırk
    2) (the fact of belonging to any of these various sections: the problem of race.) ırk
    3) (a group of people who share the same culture, language etc; the Anglo-Saxon race.) etnik grup
    - racialism
    - racialist
    - the human race
    - of mixed race

    English-Turkish dictionary > race

  • 122 rashly

    adv. düşüncesizce, düşünmeden, acele ile, paldır küldür, hesapsızca, palas pandıras
    * * *
    adverb düşüncesizce, acelece, hesapsızca

    English-Turkish dictionary > rashly

  • 123 scoot

    v. kaçmak, acele ile kaçmak, tabanları yağlamak
    * * *
    kaç
    * * *
    [sku:t]
    ((often with along, away, past etc) to move (away) fast: He scooted down the road.) seğirtmek

    English-Turkish dictionary > scoot

  • 124 scour

    v. ovmak, ovarak temizlemek, bol suyla yıkamak, fırçalamak, koşmak, koşuşturmak, acele etmek, köşe bucak aramak
    * * *
    tara
    * * *
    I verb
    (to clean by hard rubbing.) ovarak temizlemek
    II verb
    (to make a thorough search of: They scoured the woods for the child.) iyice aramak, didik didik etmek

    English-Turkish dictionary > scour

  • 125 Scrabble

    v. acele ile yazmak, karalamak, çızıktırmak, tırmalamak
    * * *
    ara
    * * *
    ['skræbl]
    (a kind of word-building game.) skrabıl, sözcük dominosu

    English-Turkish dictionary > Scrabble

  • 126 scrabble

    v. acele ile yazmak, karalamak, çızıktırmak, tırmalamak
    * * *
    ara
    * * *
    ['skræbl]
    ((usually with about or around) to make scratching noises or movements: He was scrabbling about looking for the money he had dropped.) yoklamak

    English-Turkish dictionary > scrabble

  • 127 scramble

    n. güçlükle ilerleme, tırmanış, çabalama, mücâdele, motokros yarışı, acele havalanma
    ————————
    v. çabalamak, sürünerek ilerlemek, güçlükle ilerlemek, mücâdele vermek, karıştırmak, çırpmak [yum.], yağda pişirmek
    * * *
    1. karıştır 2. tırman (v.) 3. tırmanma (n.)
    * * *
    ['skræmbl] 1. verb
    1) (to crawl or climb quickly, using arms and legs: They scrambled up the slope; He scrambled over the rocks.) tırmanmak
    2) (to move hastily: He scrambled to his feet.) fırlayıp...-mak
    3) ((with for) to rush, or struggle with others, to get: The boys scrambled for the ball.) çabalamak
    4) (to distort (a telephone message etc) so that it can only be received and understood with a special receiver.) karıştırmak
    2. noun
    ((sometimes with for) an act of scrambling; a rush or struggle: There was a scramble for the best bargains.) itişip kakışma, çekişme
    - scrambled eggs
    - scrambled egg

    English-Turkish dictionary > scramble

  • 128 scrawl

    n. kargacık burgacık yazı, karalama
    ————————
    v. kargacık burgacık yazmak, acele ile yazmak, karalayıvermek, çiziktirmek
    * * *
    1. karala (v.) 2. karalama (n.)
    * * *
    [skro:l] 1. verb
    (to write untidily or hastily: I scrawled a hasty note to her.) aceleyle yazmak
    2. noun
    (untidy or bad handwriting: I hope you can read this scrawl.) kargacık burgacık yazı

    English-Turkish dictionary > scrawl

См. также в других словарях:

  • acele — variant of a seal v. Obs. to seal …   Useful english dictionary

  • acele — sf., Ar. ˁacele 1) Hızlı yapılan, çabuk, tez, ivedi 2) zf. Vakit geçirmeden, tez olarak Acele bir karar vermek ihtiyacındayım. P. Safa 3) is. Çabuk davranma Birleşik Sözler acele posta Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller acele etmek acele ile… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ACELE — Accord Centre Européen de Libre Échange. Anciennement = « Groupe de Visegrad », comportant 4 pays : Hongrie, Pologne, Slovaquie, Rép. Tchèque. En décembre 1992, ces 4 pays fondent l ACELE (anglais = CEFTA/Central European Free Trade Agreement)… …   Sigles et Acronymes francais

  • acele — (A.) [ ﻪﻠﺠﻋ ] acele …   Osmanli Türkçesİ sözlüğü

  • acele etmek — 1) çabuk davranmak, ivmek Aman, acele etmeli, vakit geçiyor. S. F. Abasıyanık 2) telaş etmek, sabırsızlanmak Acele etme, konuşuruz, sırası var. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • acele yürüyen yolda kalır — iş yaparken acele eden şaşırır, işini bitiremez anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • acèle — sphacèle …   Dictionnaire des rimes

  • þacele — see þæcele …   Old to modern English dictionary

  • acele — v. a. == seal. RG. 510. See asele …   Oldest English Words

  • ACELE — Çabuk, çabukluk. Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • acele posta — is. Özel ücreti olan ve alıcısına hızlı bir biçimde teslim edilen posta …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»