-
41 ضجر
Iضَجَر1. kanıksamakAnlamı: bıkkınlık getirmek2. pofurdamak3. sabırsızlıkAnlamı: sabır göstermeme4. zevksizlikAnlamı: zevksiz olma durumu5. bıkkınlıkAnlamı: çok bıkmış olma durumu6. içerlemekAnlamı: öfkelenmek, kızmak7. cırlamakAnlamı: ince ve usandırıcı ses çıkarmak8. bezginlikAnlamı: usanç, yorgunluk9. usançAnlamı: usanma duygusu10. sıkılmakAnlamı: can sıkıntısı duymak11. bezmekAnlamı: bıkıp usanmakIIضَجِر1. kanıksamakAnlamı: bıkkınlık getirmek2. sıkkınAnlamı: çok sıkılmış3. bîzarAnlamı: bezmiş, usanmış4. sıkıntılıAnlamı: sıkıntısı olan5. asabîleşmekAnlamı: kızmak, öfkelenmek, sinirlemek6. mızmızAnlamı: her şeyde kusur bulan, hiç bir şeyden memnun olmayan7. usanmakAnlamı: sıkılmak, bıkmak, bezmek8. yılmakAnlamı: bıkmak, usanmak9. bezgin10. bıkkınAnlamı: çok bıkmış, usanmış11. bıkmakAnlamı: usanmak -
42 عمر
Iعَمَر1. din2. diyanetIIعَمَرَ1. şeneltmekAnlamı: meskun kılmak2. barınmakAnlamı: yerleşmek, yaşamak için uygun şartlar bularak otumakعَمْر1. din2. diyanetIVعُمُر1. canAnlamı: yaşama, hayat2. hayatAnlamı: doğumdan ölüme kadar süre, ömür, yaşam3. dirimAnlamı: hayat, yaşamVعُمْر1. canAnlamı: yaşama, hayat2. hayatAnlamı: doğumdan ölüme kadar süre, ömür, yaşam3. dirimAnlamı: hayat, yaşam4. ömürAnlamı: yaşam, hayat -
43 قلبي
قَلْبِيّ1. can ciğerAnlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten2. candanAnlamı: gönülden, samimî3. samimîAnlamı: içten, içtenlikle4. içli dışlıAnlamı: çok samimi, senli benli5. içtenAnlamı: yürekten, candan6. canAnlamı: çok içten, sevimli, sevilen, şirin -
44 مخلص
Iمُخْلِص1. can ciğerAnlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten2. candanAnlamı: gönülden, samimî3. iltifatlıAnlamı: gönül alan4. samimîAnlamı: içten, içtenlikle5. içtenAnlamı: yürekten, candan6. canAnlamı: çok içten, sevimli, sevilen, şirinIIمُخَلِّص1. halâskârAnlamı: kurtarıcı2. kurtarıcıAnlamı: kurtaran, halâskâr -
45 ودي
ودِّيّ1. can ciğerAnlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten2. candanAnlamı: gönülden, samimî3. iltifatlıAnlamı: gönül alan4. teklifsizceAnlamı: içten olarak5. samimîAnlamı: içten, içtenlikle6. canAnlamı: çok içten, sevimli, sevilen, şirin7. babacanAnlamı: cana yakın, olgun, güvenilir -
46 بأس
acı; acıma; ağrı; azap; beis; can; derman; dokunca; ehliyet; elem; endişe; enerji; erkeklik; erk; erke; eza; eziyet; ezinç; ezinti; gaile; güç; hâl; haşyet; havil; hız; hüsran; işkence; kabadayılık; kahır; kahramanlık; korku; mertlik; panik; perva; sakınca; ürküntü; yılgı; yılgınlık; yiğitlik; ziyan -
47 طائل
avantaj; can; büyük; çıkar; ehliyet; enerji; erk; erke; fayda; güç; hız; kabiliyet; kudret; maslahat; menfaat; takat -
48 عمر
barınmak; can; din; diyanet; dirim; hayat; ömür; şeneltmek -
49 قابلية
arzu; can; ehliyet; enerji; erk; erke; erotizm; güç; hız; kabiliyet; kudret; libido; yetenek -
50 قلب
antitez; averaj; başkalık; becayiş; can evi; cevher; çevirim; değişim; evin; evirmek; gönül; iç yüz; kalb; kalp; midi; öz; yürek -
51 لب
akıl; can evi; cevher; entelekt; evin; gönül; iç yüz; mahiyet; nüve; öz; özlü; us -
52 إمكان
إِمْكان1. kifayetAnlamı: yeterlik, iktidar2. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji3. takatAnlamı: güç, kuvvet4. yetiAnlamı: yapabilme gücü, melek5. ihtimalAnlamı: olabilirlik, olasılık6. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname7. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç8. imkânAnlamı: uygun şart veya durum9. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet10. kabiliyetAnlamı: yetenek11. kudretAnlamı: güç, erk, erke, iktidar, yetenek12. olabilirlikAnlamı: olasılık, ihtimal13. olanakAnlamı: yararlanılan uygun şart, imkân14. olasılıkAnlamı: bir şeyin olabilmesi durumu, olabirlik15. potansiyelAnlamı: varlığı, ortaya çıkmamış güç16. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar17. yetenekAnlamı: kabiliyet18. canAnlamı: güç, kuvvet19. dermanAnlamı: güç, takat, mecal -
53 استطاعة
اِسْتِطَاعَة1. kifayetAnlamı: yeterlik, iktidar2. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji3. yetiAnlamı: yapabilme gücü, melek4. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet5. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç6. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname7. kabiliyetAnlamı: yetenek8. kudretAnlamı: güç, erk, erke, iktidar, yetenek9. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar10. yetenekAnlamı: kabiliyet11. canAnlamı: güç, kuvvet12. hızAnlamı: bir hareketten doğan güç, şiddet, güç, takat -
54 اقتدار
اِقْتِدار1. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji2. yetiAnlamı: yapabilme gücü, melek3. takatAnlamı: güç, kuvvet4. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname5. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç6. kabiliyetAnlamı: yetenek7. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet8. kudretAnlamı: güç, erk, erke, iktidar, yetenek9. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar10. yetenekAnlamı: kabiliyet11. canAnlamı: güç, kuvvet12. dermanAnlamı: güç, takat, mecal -
55 بأس
بَأْس1. yılgıAnlamı: korku, dehşet2. haşyetAnlamı: korku, korkma3. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı4. hüsranAnlamı: zarar, ziyan5. beisAnlamı: kötülük, zarar6. dokuncaAnlamı: kötülüğe yol açan, sağlığı bozan şey, zarar7. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji8. erkeklikAnlamı: erkekçe davranış, yiğitlik9. havilAnlamı: hevl, korku10. yılgınlıkAnlamı: yılgın olma durumu11. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü12. pervaAnlamı: çekinme, sakınma, korku13. endişeAnlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku14. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç15. işkenceAnlamı: eziyet16. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü17. elemAnlamı: dert, acı18. kahırAnlamı: derin üzüntü ve acı19. kabadayılıkAnlamı: kabadayı olma durumu20. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname21. kahramanlıkAnlamı: kahraman olma durumu, yiğitlik22. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet23. mertlikAnlamı: yiğitlik, erkeklik24. korku25. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap26. ezintiAnlamı: korku veya heyecan sebebiyle duyulan eziklik, sıkıntı27. ürküntüAnlamı: ürkme duygusu, tevahuş28. acımaAnlamı: acımak işi29. ezaAnlamı: üzme, sıkıntı verme30. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar31. sakıncaAnlamı: sakınmayı gerektiren durum32. panikAnlamı: ani dehşet duygusu, büyük korku33. ziyanAnlamı: zarar34. yiğitlikAnlamı: yiğit olma durumu35. acı36. ağrıAnlamı: şiddetli ve sürekli bir acı37. canAnlamı: güç, kuvvet38. hızAnlamı: bir hareketten doğan güç, şiddet, güç, takat39. hâlAnlamı: güç, kuvvet, takat40. dermanAnlamı: güç, takat, mecal -
56 برقوق
بُرْقُوق1. mürdüm eriğiAnlamı: bir cins küçük ve kara erik2. can eriği3. erikAnlamı: beyaz çiçekli bir ağaç4. şeftaliAnlamı: gülgillerden bir ağaç -
57 تخليص
-
58 تقليب
تَقْلِيب1. takla2. can eviAnlamı: yüreğin altındaki bölge, en duyarlı yer -
59 تمكن
تَمَكُّن1. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji2. yetiAnlamı: yapabilme gücü, melek3. takatAnlamı: güç, kuvvet4. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet5. kabiliyetAnlamı: yetenek6. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç7. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname8. kudretAnlamı: güç, erk, erke, iktidar, yetenek9. olanakAnlamı: yararlanılan uygun şart, imkân10. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar11. yetenekAnlamı: kabiliyet12. canAnlamı: güç, kuvvet13. hızAnlamı: bir hareketten doğan güç, şiddet, güç, takat14. dermanAnlamı: güç, takat, mecal -
60 جائشة
См. также в других словарях:
Can — Can, v. t. & i. Note: [The transitive use is obsolete.] [imp. {Could}.] [OE. cunnen, cannen (1st sing. pres. I can), to know, know how, be able, AS. cunnan, 1st sing. pres. ic cann or can, pl. cunnon, 1st sing. imp. c[=u][eth]e (for cun[eth]e); p … The Collaborative International Dictionary of English
CAN — bezeichnet: einen meist männlichen Vornamen, siehe Can (Vorname) den alternativen Titel des deutschen Fernsehfilms „Wut“ von Züli Aladag, siehe Wut (Fernsehfilm) eine deutsche Rockband, siehe Can (Band) im Graffiti die Sprühdose (englisch für:… … Deutsch Wikipedia
can — noun. Can is the word generally used in BrE for the container when the contents are liquid (a can of beer / a can of soup). When the contents are solid, tin is more usual (a tin of beans / a tin of peaches) but can is used for this too in AmE.… … Modern English usage
CaN — bezeichnet: den männlichen Vornamen türkischen Ursprungs, siehe Can (Vorname) den alternativen Titel des deutschen Fernsehfilms Wut von Züli Aladag, siehe Wut (Fernsehfilm) die deutsche Rockband, siehe Can (Band) im Graffiti die Sprühdose… … Deutsch Wikipedia
Can — bezeichnet: den männlichen Vornamen türkischen Ursprungs, siehe Can (Vorname) den alternativen Titel des deutschen Fernsehfilms Wut von Züli Aladag, siehe Wut (Fernsehfilm) die deutsche Rockband, siehe Can (Band) im Graffiti die Sprühdose… … Deutsch Wikipedia
Can. — bezeichnet: den männlichen Vornamen türkischen Ursprungs, siehe Can (Vorname) den alternativen Titel des deutschen Fernsehfilms Wut von Züli Aladag, siehe Wut (Fernsehfilm) die deutsche Rockband, siehe Can (Band) im Graffiti die Sprühdose… … Deutsch Wikipedia
Can-Am — Saltar a navegación, búsqueda Can Am es una empresa canadiense fabricante de motocicletas, subsidiaria de Bombardier Recreational Products, una empresa multinacional también de origen canadiense. Origen y desarrollo La empresa se originó en 1973 … Wikipedia Español
can — can1 [kan; , kən] v.aux. pt.could [ME < OE, 1st & 3d pers. sing., pres. indic., of cunnan, know, have power to, be able; common Gmc < IE base * gen , *gno > L gnoscere, KNOW; orig. meaning “to be able mentally or spiritually,” as… … English World dictionary
can — Ⅰ. can [1] ► MODAL VERB (3rd sing. present can; past could) 1) be able to. 2) used to express doubt or surprise: he can t have finished. 3) used to indicate that something is typically the case: he could be very moody. 4) be permit … English terms dictionary
Can — Cette page d’homonymie répertorie les différents sujets et articles partageant un même nom. {{{image}}} Sigles d une seule lettre Sigles de deux lettres > Sigles de trois lettres … Wikipédia en Français
can — vb Can, may are often confused in use. In its commonest sense can expresses ability, whether physical or mental {he can climb this pole} {he is only four, but he can read} {he will do it if he possibly can} {when Duty whispers low, thou must, the … New Dictionary of Synonyms