Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

(coşkulu)

  • 1 cock a hoop

    coşkulu, neşeli, darmadağınık

    English-Turkish dictionary > cock a hoop

  • 2 cock a hoop

    coşkulu, neşeli, darmadağınık

    English-Turkish dictionary > cock a hoop

  • 3 effusive

    adj. dökülen, akan, bol, taşkın, coşkulu
    * * *
    heyecanlı
    * * *
    [i'fju:siv]
    (showing too much feeling; emotional: an effusive letter.) çoşkulu

    English-Turkish dictionary > effusive

  • 4 exalté

    Dictionnaire Français-Turc > exalté

  • 5 exaltée

    Dictionnaire Français-Turc > exaltée

  • 6 волнительный

    heyecanlı; duygulandırıcı
    * * *
    разг.
    heyecanlı; duygulandırıcı

    мы пе́режи́ли волни́тельные мину́ты — biz coşkulu dakikalar yaşadık

    Русско-турецкий словарь > волнительный

  • 7 ardent

    adj. parlayan, parlak, ışıl ışıl, kızgın; çok sıcak, ateşli; coşkun
    * * *
    1. coşkulu 2. gayretli 3. hararetli
    * * *
    (enthusiastic; passionate: an ardent supporter of a political party.) ateşli, coşkun

    English-Turkish dictionary > ardent

  • 8 effusively

    adv. dökülerek, taşarak, coşkuyla, bol bol
    * * *
    adverb çoşkulu bir şekilde

    English-Turkish dictionary > effusively

  • 9 elated

    adj. sevinçli, mutlu, coşkun
    * * *
    1. sevindir (v.) 2. mutlu (adj.)
    * * *
    [i'leitid]
    (very cheerful: She felt elated after winning.) sevinçli, coşkulu

    English-Turkish dictionary > elated

  • 10 emotional

    adj. duygulu, hissi, duyarlı, duygusal, hassas, heyecanlı, içli
    * * *
    1. duygusal 2. hassas
    * * *
    1) (of the emotions: Emotional problems are affecting her work.) duygusal
    2) ((negative unemotional) causing or showing emotion: an emotional farewell.) duygulu
    3) ((negative unemotional) (of a person) easily affected by joy, anger, grief etc: She is a very emotional person; She is very emotional.) coşkulu

    English-Turkish dictionary > emotional

  • 11 enthusiastic

    adj. ateşli, coşkulu, hevesli, istekli, can atan
    * * *
    1. hevesli 2. meraklı
    * * *
    adjective ((negative unenthusiastic) full of enthusiasm or approval: an enthusiastic mountaineer.) hevesli, şevkli

    English-Turkish dictionary > enthusiastic

  • 12 excited

    adj. heyecanlı, coşkulu, heyecanlanmış, telaşlı, hararetli, uyarılmış
    * * *
    1. heyecanlandır (v.) 2. heyecanlı (adj.) 3. uyar (v.) 4. uyarılmış (adj.)
    * * *
    adjective heyecanlı

    English-Turkish dictionary > excited

  • 13 glowing

    adj. kızgın, parlak, hararetli, heyecanlı, coşkulu, canlı
    * * *
    1. yanan (n.) 2. yan (v.) 3. yanarak (prep.)
    * * *
    adjective glowing colours.) parlak

    English-Turkish dictionary > glowing

  • 14 gut

    adj. içgüdüsel, içten, ateşli, coşkulu, önemli, ciddi
    ————————
    n. bağırsak, kiriş, misina, geçit, şerit
    ————————
    v. içini çıkarmak, temizlemek, içini tahrip etmek, özetini çıkarmak
    * * *
    1. yağmala (v.) 2. yağma etme (n.)
    * * *
    1. noun
    1) (the tube in the lower part of the body through which food passes.) bağırsak
    2) (a strong thread made from the gut of an animal, used for violin strings etc.) çalgı teli
    2. verb
    1) (to take the guts out of: Her job was to gut fish.) içini çıkarmak
    2) (to destroy completely, except for the outer frame: The fire gutted the house.) tahrip etmek

    English-Turkish dictionary > gut

  • 15 hearty

    adj. yürekten, candan, içten, canlandırıcı, sağlam, kuvvetli, canlı, dinç, zinde, bol, çok
    ————————
    n. canlı ve dinç adam, güçlü sporcu
    * * *
    samimi
    * * *
    1) (very friendly: a hearty welcome.) sevgi dolu, candan
    2) (enthusiastic: a hearty cheer.) çoşkulu
    3) (very cheerful; too cheerful: a hearty person/laugh.) fazla neşeli ve gürültülü
    4) ((of meals) large: He ate a hearty breakfast.) bol
    5) ((of a person's appetite) large.) büyük

    English-Turkish dictionary > hearty

  • 16 high spirits

    keyif
    * * *
    yüksek moral
    * * *
    (enthusiasm, cheerfulness and energy: He's in high spirits today.) çoşkulu

    English-Turkish dictionary > high spirits

  • 17 rapturous

    adj. mest olmuş, kendinden geçmiş, mest eden, coşkulu
    * * *
    adjective (showing great delight: They gave him a rapturous welcome.) kendinden geçmiş

    English-Turkish dictionary > rapturous

  • 18 rave

    n. çılgınlık, deli olma, coşku, coşkulu tezahürat, çılgın parti, kasanın kenarlarına takılan parmaklıklar, kamyon kasasını yükseltmek için takılan tahtalar
    ————————
    v. saçmalamak, abuk sabuk konuşmak, çıldırmak, deli olmak, kudurmak, küplere binmek, hayran olmak
    * * *
    1. saçmala (v.) 2. saçmalama (n.)
    * * *
    [reiv]
    1) (to talk wildly because, or as if, one is mad.) abuk sabuk konuşmak
    2) (to talk very enthusiastically: He's been raving about this new record he's heard.) övgüyle söz etmek

    English-Turkish dictionary > rave

  • 19 stirring

    adj. karıştırma, karıştıran, heyecanlandırıcı, heyecan verici, olaylı, renkli, coşkulu
    * * *
    1. karıştırıcı (n.) 2. karıştır (v.) 3. karıştırarak (prep.)
    * * *
    adjective (exciting or moving: a stirring tale.) heyecan verici

    English-Turkish dictionary > stirring

  • 20 sweeping

    adj. süpüren, şiddetli, sert esen, geniş bir alanı kapsayan, coşkulu, nefes kesici, ezici, geniş kapsamlı, köklü, radikal, genel
    * * *
    1. kapsamlı (n.) 2. süpür (v.) 3. süpürerek (prep.)
    * * *
    1) (that sweeps: a sweeping gesture.) süpürür gibi
    2) ((of changes etc) very great: a sweeping victory; sweeping reforms.) kapsamlı, genel

    English-Turkish dictionary > sweeping

См. также в других словарях:

  • coşkulu — sf. Coşkusu olan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • agitato — zf., müz., İt. agitato Canlı ve coşkulu bir biçimde (çalınmak) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ateşli — sf. 1) Ateşi olan Ateşli hasta. 2) mec. Heyecanlı, coşkulu Ateşli bir tartışma. Arkadaşım ateşli bir Rumeli delikanlısı idi. F. R. Atay 3) mec. Cinsel istekleri güçlü olan Birleşik Sözler ateşli ateşli ateşli silah …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • coşkulandırmak — i Coşkulu duruma getirmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • coşkulanmak — nsz Coşkulu duruma gelmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • coşkululuk — is., ğu Coşkulu olma durumu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gerilim — is. 1) Gerginlik, tansiyon Çayların dağılışı, gerilime bir çeşit ara verir gibi oldu. H. Taner 2) db. Konuşmada bir sesin ortaya çıkması için ses kirişlerinin gerginleşmesi, tansiyon 3) fiz. İki ucundan ters yanlara çekilen bir telin her… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • lirizm — is., ed., Fr. lyrisme Kişisel duyguların ilham yolu ile coşkulu ve etkili anlatımı Vezin ve kafiyenin atılması, lirizmden yüz çevirme, imge kullanılmaması, şiirde yenilik sayılıyordu. S. Hilav …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • meclis — is., Ar. meclis 1) Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için yapılan toplantı 2) Bu toplantının yapıldığı yer, şûra 3) Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için bir araya gelmiş kimseler topluluğu Yemekten sonra meclis gruplara ayrılmıştı. P. Safa 4)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • nefes kesici — sf. Heyecanlı, coşkulu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • söylev — is. Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca, coşkulu ve güzel söz, nutuk, hitabe Genel sekreter, heykelin önünde verdiği söylev esnasında, biraz evvel kurdeleyi kestiği makasla oynarken parmağını kanatmıştı. R. N.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»