-
1 ateş
ateş s1) Feuer nt\ateş almak Feuer fangen\ateş püskürmek ( fam) Gift und Galle spuckenbirine \ateş vermek jdm Feuer geben\ateşiniz var mı? haben Sie Feuer?\ateşle oynamak (a. fig) mit dem Feuer spielenOlimpiyat A\ateşi das olympische Feuer\ateş! mil feuer!\ateş açmak/kesmek das Feuer eröffnen/einstellen\ateş etmek feuern, schießenbir el \ateş etmek einen Schuss abfeuern3) Flamme f\ateş olmayan yerden duman çıkmaz ( prov) kein Rauch ohne Flammebir şeyi kısık \ateşte pişirmek etw auf kleiner Flamme kochen4) Fieber nt, Temperatur f\ateş düşürmek das Fieber senken\ateşi çıkmak Fieber bekommen( hafif) \ateşi olmak (erhöhte) Temperatur haben( yüksek) \ateşi olmak (hohes) Fieber haben40 derece \ateşi olmak 40 Grad Fieber habençocuğun \ateşi var das Kind hat Fieberdışarısı \ateş gibi ( fam) draußen ist es glühend heiß -
2 ateş
ateş açmak das Feuer eröffnen;ateş almak Feuer fangen; sich aufregen; beschossen werden;yüzümü ateş bastı mir schoss das Blut in den Kopf;-e (bir el)ateş etmek einen Schuss abfeuern auf A;ateş gecesi Johannisnacht f (24. Juni);ateş gibi glühend heiß; voller Elan;ateş pahasına sündhaft teuer;kendini ateşe atmak sich ins Unglück stürzen; sein Leben riskieren;ateşe dayanıklı feuerfest;-i ateşe tutmak anwärmen (A); unter Beschuss nehmen;ateşi kesmek MIL das Feuer einstellen;ateşle oynamak fig mit dem Feuer spielen;ateşten indirmek vom Feuer oder Herd nehmen -
3 ateş
"1. fire. 2. fever, temperature. 3. vivacity, exuberance. 4. zeal, ardor, fervor, vehemence. 5. gunfire; artillery fire. 6. mil. Fire! 7. danger; catastrophe. 8. a light (for a cigarette). - açmak /a/ to open fire (on). - almak 1. to catch fire, take fire. 2. to be alarmed. 3. (for a gun) to be fired. - almamak (for a gun) to misfire. - almaya mı geldin? colloq. Have you come to get fire? Why are you rushing off? -e atılmak/(kendini) -e atmak to throw oneself into the fire, risk one´s life blindly. -e atmak /ı/ to put (someone) in a dangerous position. - bacayı sardı. colloq. Things have gotten out of control. -le barut bir arada/ yerde olmaz/durmaz. proverb It is dangerous to leave a young couple alone together. - basmak /a/ to flush and feel hot from tedium, discomfort, or boredom. -i başına vurmak to explode with anger, blow one´s top. - çıkmak to have a fire break out. -i çıkmak to have one´s fever go up. -i düşmek to have one´s fever go down. - düştüğü yeri yakar. proverb A calamity only really affects its immediate victim. - düşürücü antipyretic. - etmek /a/ to fire (on), shoot (at). - gemisi hist. fire ship. - gibi 1. very hot. 2. very quick, active, agile, intelligent. - gibi yanmak to have a fever. -ten gömlek ordeal. -e göstermek /ı/ to heat (something) slightly by holding it to the fire. - hattı/boyu firing line. -ler içinde feverish, suffering from fever. - kesilmek 1. to get very angry. 2. to become industrious and active. 3. (for gunfire) to stop. - kesmek to cease fire. - kırmızısı fiery red. - olmayan yerden duman çıkmaz. proverb Where there is smoke there is fire. - olsa cirmi/cürmü kadar yer yakar. colloq. He cannot do much harm. -le oynamak to play with fire. - pahasına/pahası very expensive. - parçası 1. very active, industrious. 2. mischievous, naughty (child). - püskürmek/saçmak /a/ to spit fire (at), be very angry (with). - saçağı sardı. colloq. Things have gotten out of control. - tuğlası firebrick. -e tutmak /ı/ 1. to heat (something) slightly by holding it to the fire. 2. to subject to gunfire. -i uyandırmak to poke up a fire. - vermek /a/ to set on fire, burn. -e vermek /ı/ 1. to set fire to. 2. to panic, upset, frighten. 3. to lay waste, ravage, devastate (a country). -e vurmak /ı/ to put (food) on to cook. -e vursan duman vermez. colloq. He is remarkably stingy. - yağdırmak 1. to shoot repeatedly and continuously. 2. to rant and rave at everybody. - yakmak to light a fire. -ine/nârına yanmak /ın/ to be mistreated because of (someone else). -i yükselmek to have one´s fever go up." -
4 iki
два дво́йка (ж)* * *1.ikimiz — дво́е из нас
2.ikisi de — они́ о́ба
дво́йка ( цифра)3.со словами, оканчивающимися на -lı, -lık дву(х), обою́до-, двоя́ко-iki aylık — двухме́сячный
iki kanatlı kapı — двуство́рчатая дверь
iki kişilik — двухме́стный
iki partili sistem — двухпарти́йная систе́ма
iki taraflı trafik — двусторо́ннее движе́ние
iki taraflı kılıç — обоюдоо́стрый меч
iki taraflı sorgu — перекрёстный допро́с
••iki çıplak bir hamamda yakışır — посл. двум го́лым подходя́ще быть то́лько в ба́не ( двое бедняков не составят счастливую пару)
iki gönül bir olunca samanlık seyran olur — посл. с ми́лым рай и в шалаше́
iki karpuz bir koltuğa sığmaz — посл. нельзя́ выполня́ть одновреме́нно два де́ла
iki aslan bir posta yatmaz — посл. два медве́дя в одно́й берло́ге не зиму́ют
iki dinle bir söyle — посл. сло́во - серебро́, молча́ние - зо́лото
iki kaptan bir gemiyi batırır — посл. два капита́на на корабле́ пото́пят кора́бль
- iki arada bir derede kalmakiki tavşan birden avlanmaz — посл. за двумя́ за́йцами пого́нишься, ни одного́ не пойма́ешь
- iki ateş arasında kalmak
- iki ayağı bir pabuca sokmak
- iki de bir
- iki cami arasında kalmış beynamaz
- iki çift lâf etmek
- iki çift söz etmek
- iki dirhem bir çekirdek
- iki eli böğründe kalmak
- iki eli kanda olsa...
- iki eli yakasında olmak
- iki gözü iki çeşme ağlamak
- iki kat olmak
- iki kere iki dört eder
- iki lâfı getirememek
- iki sözü bir araya getirememek
- iki paralık etmek
- iki zahmetten biri
- iki sıfır lâf etmek
- iki sıfır lâf konuşmak
- iki tek atmak
- iki ucunu bir araya getirememek
- bir sözünü iki etmemek -
5 el
кисть (ж) рука́ (ж)* * *I1) рука́, ру́киel sıkmak — пожа́ть ру́ку
el sıkışma — рукопожа́тие
2) ру́чкаkapı eli — дверна́я ру́чка
3) ход ( в некоторых играх)şimdi el bende — сейча́с мой ход
4) счётное слово разhavaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух
••elini veren kolunu alamaz — посл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит
elinle ver ayağınla ara — погов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми
- elde- eldeki- elde mi?- elden- elinde
- elinden- eliyle- el açmak- eline ağır
- ele alınmaz
- ele almak
- eline almak
- el altında
- elinin altında
- el altından
- el atmak
- ele avuca sığmamak
- eli ayağı bağlı
- eli ayağı buz kesilmek
- el ayak çekilmek
- eli ayağı düzgün
- eline ayağına kapanmak
- elini ayağını kesmek
- elini ayağını çekmek
- elini ayağını öpeyim!
- eli ayağı tutmak
- eli ayağı kesilmek
- eli ayağı tutmamak
- eline ayağına üşenmemek
- ele bakmak
- eline bakmak
- el basmak
- eli boş dönmek
- eli boş gelmek
- eli böğründe kalmak
- eli koynunda kalmak
- elini çabuk tutmak
- el çekmek
- elini çekmek
- elden çıkarmak
- elden çıkmak
- el çırpmak
- eli dar
- eli darda
- el değiştirmek
- el değmemiş
- eline doğmak
- eli dursa ayağı durmaz
- eline düşmek
- elden düşürmemek
- eli ekmek tutmak
- elden ele dolaşmak
- elden ele gezmek
- el elden üstün
- el ele vermek
- el ense etmek
- eli ermez gücü etmez
- elini eteğini çekmek
- eline eteğine doğru
- el etek öpmek
- eline eteğine sarılmak
- el etmek
- elde etmek
- elden geçirmek
- ele geçirmek
- ele geçmek
- eline geçmek
- elinden geleni ardına
- elinden geleni arkasına komamak
- elinden geleni bırakmamak
- elden geleni yapmak
- elinden geleni yapmak
- elden gelmek
- elinden gelmek
- elinden gelse...
- elden ne gelir?
- elden gelmemek
- elinden gelmemek
- eli genişlemek
- elde gezmek
- ellerde gezmek
- elinin hamuruyla erkek işine karışmak
- elinden hiç bir şey kurtulmaz
- elinden bir iş çıkmamak
- elinden kaza çıkmak
- elinden bir kaza çıkmak
- elinden iş gelmemek
- elinden bir iş gelmemek
- eli işe yatmak
- elini kalbine koyarak söylemek sürmek
- elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
- elini kalbine koyarak hüküm sürmek
- elden kaçırmak
- el kaldırmak
- eli kalem tutmak
- elinde kalmak
- eline kalmak
- elinden kan çıkmak
- elini kana bulamak
- el katmak
- eli kırılmak
- elini kolunu bağlamak
- eli kolu bağlı kalmak
- elini kolunu sallaya sallaya gelmek
- elini kolunu sallaya sallaya gezmek
- el koymak
- eli koynunda - elinden hiç bir şey kurtulmamak
- eli kurusun!
- eli olmak
- elinde olmak
- elde olmamak
- elinde olmamak
- elini oynatmak
- eli para görmek
- eline sağlık!
- elinize sağlık!
- elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
- elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
- eli silâh tutan
- eline su dökemez
- el sürmemek
- eli şakağında
- el tazelemek
- el tutmak
- elinde tutmak
- elinden tutmak
- elle tutulacak tarafı kalmamak
- elle tutulacak yanı kalmamak
- elle tutulur gözle görülür
- el uzatmak
- el üstünde tutmak
- eli varmamak
- eli gitmemek
- el vermek
- ele vermek
- el vurmamak
- eli yatmak
- bu işte eli yok
- eller yukarı!
- bir eli yağda bir eli balda II1) чужо́й, чужа́к2) страна́, крайyabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не
3) наро́д, населе́ние4) пле́мя••elin ağzı torba değil ki büzesin — посл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
el ile gelen düğün bayram — посл. ≈ на миру́ и смерть красна́
elin derdi ele masal gelir — посл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́
- el kapısında çalışmakel kazanıyla aş kaynatmak — погов. прийти́ на гото́венькое
-
6 iki
"two. -dir for the second time. -miz the two of us. -miz de both of us. -si the two (of them). -si de both (of them). - ahbap çavuşlar colloq. inseparable friends, great pals. -si arası 1. neither one nor the other, a combination of the two. 2. (someone, something) who/which is a mixture of the two. - arada bir derede somehow or other. - arada bir derede kalmak to be in a tight situation. - arada kalmak to be at a loss as to whom to believe; not to know whom to support. - ateş arasında kalmak to be caught between two fires. - atomlu chem. diatomic. - ayağını bir pabuca sokmak/koymak /ın/ to pressure (someone), put pressure on (someone) (to finish something immediately). - baştan olmak (for something) to be possible only if both sides are in agreement about it. -de bir/birde very frequently, all the time, constantly, continually, every whipstitch. -si bir kapıya çıkar. colloq. They both amount to the same thing. -si bir kazanda kaynamamak not to get along together. -sini bir kazana koysalar kaynamazlar. colloq. It´s impossible for them to get along with each other. - boyutlu two-dimensional. - buçukluk (a) two-and-a-half lira coin. - büklüm bent double, very stooped. - cambaz bir ipte oynamaz. proverb If two cheats try to work together, they end up cheating each other. - cami arasında kalmış beynamaz/binamaz (someone) who doesn´t know which alternative to choose, (someone) who doesn´t know which of two choices to make. - cihanda in this world and the next. - çıplak bir hamama yakışır. proverb Don´t think about marrying if you haven´t got a penny to your name. - çift laf/söz a word or two, a few words. - çifte kayık/- çifteli rowboat with two pairs of oars. - değerlikli chem. bivalent (element). - dinle (bin işit) bir söyle. proverb Listen before you talk. - dirhem bir çekirdek dressed up fit to kill, dressed up to the nines, all dolled up. - dünya this world and the world to come. - eli böğründe kalmak to be at a loss as to what to do; to feel helpless. - eli (kızıl) kanda olsa no matter what he´s/she´s doing, no matter what, no matter how tied up he/she is. - eli şakaklarında düşünmek to brood, be deep in thought. - eli yakasında olmak /ın/ to intend to settle accounts (with another) on Judgment Day. - elim yanıma gelecek. colloq. I swear I´m telling the truth!/Cross my heart! - evli bigamous. - geçeli in two rows facing each other. - gönül bir olursa/olunca samanlık seyran olur. proverb If two people are really in love they can make do with a bare minimum of worldly goods. - gözüm my dear; my dear friend; my dear lady; my dear fellow. - gözle görme/- göze değgin görme binocular vision. - gözü iki çeşme crying one´s eyes out, crying one´s heart out. - gözüm kör olsun! I swear to God! - gözüm önüme aksın! I swear to God! - günde bir every other day. - hörgüçlü deve Bactrian camel, two-humped camel. - karpuz bir koltuğa sığmaz. proverb You can´t do two things at once. - kat 1. doubled, folded. 2. bent double, very stooped. - katı /ın/ double the amount of. - katlı 1. two-storied. 2. two-layered. - kat olmak to be bent double, become very stooped. - kere twice. - kere iki dört eder gibi as sure as two and two is four. - misli twofold, twice as much. - namlulu double-barreled. - nokta colon (punctuation mark). -si ortası/-sinin ortası 1. (someone, something) which is a blend of the two. 2. a blend of the two. 3. middle ground, middle of the road; middle way, middle path. - paralık etmek /ı/ to ruin (someone´s) reputation, discredit (someone) thoroughly. - paralık olmak (for someone´s reputation) to be ruined, (for someone) to be thoroughly discredited. - rahmetten biri. colloq. If he can´t get well I hope death will put an end to his sufferings. - satır konuşmak/dertleşmek to have a brief chat. - seksen uzanmak slang 1. to be tickled pink. 2. to be flattened (by a fisticuff). 3. to loll. - sözü/lafı/lakırdıyı bir araya getirememek to be unable to express ones -
7 iç
",-çi 1. the interior, the inside, the inner part or surface. 2. see içinde. 3. insides, innards (internal organs of a person or animal). 4. (a person´s) true self, heart, soul: Merak etme, Safigül´ün içi temiz. Don´t worry, Safigül´s a good soul at heart. Eğer içinde varsa, bir yolunu bulup üniversiteyi bitirir. He´ll find a way to finish university, if he really wants to do so. 5. inner part (of a nut or seed), kernel; inner part (of a fruit), meat, flesh. 6. stuffing, filling (material used to stuff or fill something). 7. inner, inside; interior; internal. 8. domestic, internal (as opposed to foreign). 9. inland (as opposed to coastal). -ler acısı heartrending, heartbreaking. - açı interior angle. - açıcı gladdening, glad, cheering, heartening. -ini açmak 1. /a/ to pour out one´s troubles (to), unburden oneself (to). 2. /a/ to make one´s feelings clear to (someone who has annoyed or angered one). 3. /ın/ to cheer (someone) up, gladden (someone), gladden (someone´s) heart, lift (someone´s) spirits: Bu haber Nefise´nin içini açtı. This news gladdened Nefise´s heart. -ine alan including. -ine alma inclusion. -ine almak /ı/ to include, encompass; to hold, contain. -i almamak /ı/ 1. not to feel like eating (something). 2. to be reluctant to (do something). -ine ateş düşmek to suffer a grievous emotional blow. -ine atmak /ı/ 1. to keep (a worry, a problem) to oneself. 2. to store away in one´s memory (an insult which one has appeared to disregard). - bağlamak (for the kernel of a nut or seed) to become plump, fill its shell, hull, or husk. - bakla shelled broad beans. -ine baygınlıklar çökmek to feel like screaming (because one finds something extremely tiresome or exasperating). -i bayılmak 1. to feel faint (with hunger). 2. to feel full and thirsty (after eating too much rich food). -ini bayıltmak /ın/ 1. (for an over-sweet food) to make (one) feel sick. 2. to exasperate (someone) (by talking too much or dillydallying). -i beni yakar, dışı eli (yakar). colloq. Others only know his outward charm, whereas I know his inner nastiness. - bezelye shelled peas. -ini bir kurt yemek/kemirmek for a doubt to nag one. -ini boşaltmak 1. to blow one´s stack. 2. to pour out one´s troubles (to). -i bulanmak 1. to feel nauseated. 2. to get suspicious. - bulantısı nausea. -i burkulmak to feel a deep pang of sadness. - bükün ling. internal inflection. - cep tailor. inside pocket. -i cız etmek 1. suddenly to feel a tug at one´s heartstrings; suddenly to be touched to the quick. 2. suddenly to feel very sad, very dispirited, or very discouraged. - çamaşırı underwear. - çekmek 1. to sigh. 2. to sob. -i çekmek /ı/ to have a longing for, desire. -ine çekmek /ı/ to breathe in, inhale. -ini çekmek to sigh. -i çıfıt çarşısı evil-minded. -inden çıkılmaz impossible, (something) which seems insuperably difficult; insoluble, insolvable (problem): içinden çıkılmaz bir hal an impasse. -inden çıkmak /ın/ successfully to manage, carry out, or do (a difficult job); to solve (a difficult problem). -i dar impatient, restless (person). -i daralmak to be depressed, be distressed. -i dayanmamak /a/ 1. to be unable to stand by and do nothing. 2. for (one´s) conscience not to let one do (something). 3. not to be able to stand or bear (something) (because of jealousy). -ine dert olmak to be unhappy at having failed to accomplish (something). -i dışı bir unaffected, free of hypocrisy, genuine. -i dışına çıkmak 1. to vomit, throw up. 2. to have been so bounced about and jolted that one feels nauseated. -inden doğmak see -inden gelmek. -ine doğmak /ın/ intuitively to feel that, have a feeling that (something is going to happen): Böyle bir şey olacağı içime doğmuştu. I´d had a feeling something like this would happen. -ine dokunmak /ın/ to sadden; to pain. - donu underpants. -ini dökmek /a/ to pour out one´s troubles (to), unburden oneself (to). - dünya (a person´s) inner world, inner self. -i erimek to be greatly worried -
8 duvar
стена, забор, ограда- duvar inşa etmek
- duvar örmek
- ağırlık istinat duvarı
- ana duvar
- ara duvar
- aralama duvarı
- ateş duvarı
- bahçe duvarı
- basamaklı kalkan duvarı
- beton duvar
- bir tuğla duvar
- boşluklu duvar
- bölme duvar
- cam duvar
- cephe duvarı
- çatkılı duvar
- çevre duvarı
- çiğ tutucu duvar
- çit duvarı
- dayanma duvarı
- dış duvar
- diafram duvarı
- dişli kalkan duvarı
- giydirme duvarı
- iç duvar
- içi boş duvar
- iskeletli duvar
- istinat duvarı
- kafes yapılı duvar
- kale duvarı
- kalkan duvarı
- korkuluk duvarı
- kör duvar
- moloz taşı duvarı
- müşterek duvar
- omuzlama duvarı
- ortak duvar
- ön duvar
- palplanş duvar
- perde duvar
- rıhtım duvarı
- sağır duvar
- seki duvar
- sıvalı duvar
- subasman duvarı
- taş duvar
- taşıyıcı duvar
- taşıyıcı olmayan duvar
- temel duvar
- tuğla bölme duvarı
- tuğla duvar
- tutma duvarı
- yan duvar
- yangın duvarı
- yarım tuğla duvar
- yontma taş duvarİnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Türkçe-Rusça Sözlük ve Rus-Türkçe Sözlük > duvar
См. также в других словарях:
ateş — is., Far. āteş 1) Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr Uygarlık ateşten doğmuştur. 2) Tutuşmuş olan cisim 3) Isıtmak, pişirmek için kullanılan yer veya araç Yemeği ateşten indirdim. 4) Patlayıcı silahların atılması Top… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ateş almak — 1) yanmak, tutuşmak 2) ateşli silah patlamak 3) mec. coşmak Bir sözden, bir asker geçişinden, bir düşünceden yüreği parlar, gönlü ateş alır. M. Ş. Esendal 4) mec. telaşlanmak, heyecanlanmak 5) mec. öfkelenmek 6) mec. acele davranmak, acele etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
taramak — i 1) Bir şeyin tellerini birbirinden ayırıp karışıklığını gidermek Anası sabaha kadar saçlarını tarıyor, düşünüyor, ürküyordu. Y. Kemal 2) Bir şey veya kimseyi bulmak, denetlemek için türlü yöntemlerden yararlanarak bir yeri sıkı bir biçimde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkmak — i, ar 1) Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor. Ö. Seyfettin 2) Bir şeyin suyunu, yağını, sıvı kısmını basınçla çıkarıp akıtmak Limon sıkmak.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
borda atışı — is., den. Savaş gemisinin bir tarafında bulunan bütün topların hedefi yok etmek amacıyla bir anda ateş etmesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
CEMR — İnsanların bir araya toplanması. * Atın sıçrayarak yürümesi. * Ateş ve küçük taş vermek. * Bir kimseyi def etmek, kovmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
topa tutmak — 1) üzerine topla ateş etmek İngilizlerin topa tuttuğu yerlere gidip bir saat kadar muhtelif çapta birçok mermi ölçtüm. F. R. Atay 2) mec. kötü eleştiri amaçlı saldırmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
İKTİBAS — Bir söz veya yazıyı olduğu gibi veya kısaltarak almak. Birisinden ilmen istifade etmek. İstifade suretiyle almak, alınmak. * Söz arasında Kur an ı Kerimden veya Hadis i Şeriftden veya başka makbul eserlerden bir cümlenin kâmilen veya kısmen az… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki — is. 1) Birden sonra gelen sayının adı 2) Bu sayıyı gösteren 2, II rakamlarının adı 3) sf. Birden bir artık Bir sokak başında kavga eden iki çocuğu ayırdı. H. Taner Birleşik Sözler iki anlamlı iki ayaklı iki başlı iki bir ikibuçukluk … Çağatay Osmanlı Sözlük
Deep state — The Deep state (Turkish: derin devlet) is alleged to be a group of influential anti democratic coalitions within the Turkish political system, composed of high level elements within the intelligence services (domestic and foreign), Turkish… … Wikipedia