Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

yaşamak

  • 1 яшәү

    yaşamak

    Татарча-Төрекчә сүзлек > яшәү

  • 2 ciwîyayene

    yaşamak

    Kurdish (Zazaki) - Turkish dictionary > ciwîyayene

  • 3 leven

    yaşamak [-ar] v

    Nederlands-Turks mini woordenboek > leven

  • 4 meemaken

    yaşamak [-ar] v

    Nederlands-Turks mini woordenboek > meemaken

  • 5 διαβιώνω

    yaşamak

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > διαβιώνω

  • 6 leben

    yaşamak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > leben

  • 7 살아 있다

    yaşamak

    Korece-Türkçe Sözlük (한국어 - 터키어 사전) > 살아 있다

  • 8 жить

    yaşamak; geçinmek; oturmak,
    ikamet etmek
    * * *
    1) врз yaşamak

    ры́ба живёт в воде́ — balık suda yaşar

    дуб живёт до́лго — meşenin ömrü uzun olur

    жить холостяко́м — bekar yaşamak

    жить сча́стливо — mutlu yaşamak, mutlu bir hayat sürmek

    па́мять о нём в наро́де бу́дет жить ве́чно — onun anısını halk her zaman canlı tutacaktır

    да до́лго ли ему́ жить-то оста́лось?! — kaç günlük ömrü kaldı ki?!

    ты у меня́ бу́дешь жить как короле́ва — seni kraliçeler gibi yaşatacağım

    он без тебя́ жить не мо́жет! — sensiz edemez / yapamaz!

    они́ пло́хо живу́т (ме́жду собо́й) — aralarında geçim yok

    с сосе́дями он живёт дру́жно — komşularıyla iyi geçiniyor

    2) в соч.

    он жил нау́кой — kendini bilime vermiş gidiyordu

    я им (одни́м) живу́ — beni yaşatan, tek

    3) (чем, на что) geçinmek

    жить на зарпла́ту — ücreti / maaşı ile geçinmek

    жить свои́м трудо́м — emeğiyle geçinmek / yaşamak

    они́ э́тим живу́т — onların geçimi bu yüzden

    жить ста́ло трудне́е — geçim zorlaştı

    го́род жил торго́влей / за счёт торго́вли — şehir ticaretten geçinirdi

    4) yaşamak; oturmak, ikamet etmek; kalmak

    жить в дере́вне — köyde yaşamak

    жить в гости́нице — otelde kalmak

    жить в студе́нческом общежи́тии — öğrenci yurdunda yatmak / kalmak

    жить в бара́ке — barakada barınmak / oturmak

    где вы сейча́с живёте? (постоянно) — şimdi nerede oturuyorsunuz / ikamet ediyorsunuz?

    два дня я жил у знако́мых — iki gün tanıdıklarda yattım

    5) разг. ( сожительствовать) düşüp kalkmak
    6) уст.

    она́ жила́ у них в служа́нках / прислу́гах — onların kapısında hizmetçilik etmişti

    ••

    он приказа́л до́лго жить — sizlere ömür

    Русско-турецкий словарь > жить

  • 9 доживать

    yaşamak; yaşına basmak; geçirmek (vakit)
    * * *
    несов.; сов. - дожи́ть
    1) yaşamak; ömrü vefa etmek; yetişmek; çıkmak

    доживешь до э́тих лет - узна́ешь — bu yaşa gelince öğrenirsin

    ни оди́н из них не до́жил до на́ших дней — hiç biri bugüne kadar yaşayabilmiş değildir

    ребёнок не до́жил и до пяти́ лет — çocuk beş yaşını bile tamamlayamadı

    он у́мер, не дожи́в до двадцати́ лет — yirmisine varmadan öldü

    ему́ не дожи́ть до э́того дня — o güne yetişmeyecek

    вряд ли он доживёт до сле́дующей неде́ли — gelecek haftaya (sağ) çıkacağı şüpheli

    е́сли доживу́... — ömrüm vefa ederse..., sağ kalırsam..., ecelden aman olursa...

    2) в соч.

    дожива́ть ле́то на да́че — yazın sonunu yazlıkta geçirmek

    3) тк. несов. yaşamak

    доживать свою́ жизнь — son günlerini yaşamak

    ••

    до чего́ мы до́жили! — ne günlere kaldık!

    Русско-турецкий словарь > доживать

  • 10 бытовать

    yaşamak,
    var olmak
    * * *
    yaşamak; var olmak

    э́то сло́во бытовало в наро́дном языке́ — bu kelime halk dilinde yaşıyordu

    Русско-турецкий словарь > бытовать

  • 11 обитать

    yaşamak; oturmak

    живо́тные, обита́ющие на су́ше — karada yaşayan hayvanlar

    Русско-турецкий словарь > обитать

  • 12 пурăн

    yaşamak, oturmak

    Чăваш-турккă чĕлхи Словарĕ > пурăн

  • 13 vivre

    I
    v i
    1 exister yaşamak
    2 passer sa vie yaşamak
    3 subsister yaşamak
    II
    v t
    yaşamak

    Il a mal vécu son divorce. — Boşanmayı kötü yaşadı.

    Dictionnaire Français-Turc > vivre

  • 14 переживать

    несов.; сов. - пережи́ть
    1) fazla yaşamak, yaşayakalmak, artakalmak

    он пережи́л своего́ дру́га на́ год — dostundan bir yıl fazla yaşamıştı

    2) yaşamak; dayanmak

    пережи́ть три войны́ — üç savaş yaşamış olmak

    пережива́ть тру́дные дни — zor günler yaşamak

    он не переживёт э́той операции — bu ameliyata dayanamaz

    3) ( испытывать) yaşamak; geçirmek

    пережива́ть са́мый счастли́вый моме́нт в свое́й жи́зни — hayatının en mutlu anını yaşamak

    пережи́ть большо́е потрясе́ние — büyük bir sarsıntı geçirmek

    пережива́емый страно́й кри́зис — ülkenin geçirmekte / yaşamakta olduğu bunalım

    4) тк. несов. merak etmek, meraklanmak ( тревожиться); çekmek ( страдать)

    обо мне́ не пережива́й — benim için merak etme

    не пережива́й! — kalbini ferah tut!

    Русско-турецкий словарь > переживать

  • 15 live

    adj. canlı, yaşayan, hayat dolu, diri; elektrikli, hareketli; güncel; naklen; elektrik yüklü; sönmemiş; yanmamış; parlak
    ————————
    v. yaşamak, hayatta kalmak; oturmak; hayatın tadını çıkarmak
    * * *
    1. yaşa (v.) 2. canlı (adj.)
    * * *
    I 1. [liv] verb
    1) (to have life; to be alive: This poison is dangerous to everything that lives.) yaşamak
    2) (to survive: The doctors say he is very ill, but they think he will live; It was difficult to believe that she had lived through such an experience.) yaşamak, sağ/hayatta kalmak
    3) (to have one's home or dwelling (in a particular place): She lives next to the church; They went to live in Bristol / in a huge house.) yaşamak, oturmak
    4) (to pass (one's life): He lived a life of luxury; She lives in fear of being attacked.) yaşamak,... sürmek,... geçinmek
    5) ((with by) to make enough money etc to feed and house oneself: He lives by fishing.) (... ile) geçinmek
    - - lived
    - living 2. noun
    (the money etc needed to feed and house oneself and keep oneself alive: He earns his living driving a taxi; She makes a good living as an author.) geçim
    - live-in
    - live and let live
    - live down
    - live in, out
    - live on
    - live up to
    - within living memory
    - in living memory
    II 1. adjective
    1) (having life; not dead: a live mouse.) canlı, diri
    2) ((of a radio or television broadcast etc) heard or seen as the event takes place; not recorded: I watched a live performance of my favourite opera on television; Was the performance live or recorded?) canlı
    3) (full of energy, and capable of becoming active: a live bomb) aktif, enerji dolu
    4) (burning: a live coal.) yanmakta olan
    2. adverb
    ((of a radio or television broadcast etc) as the event takes place: The competition will be broadcast live.) canlı olarak
    - liveliness
    - livestock
    - live wire

    English-Turkish dictionary > live

  • 16 revivre

    I
    v t
    1 vivre de nouveau yeniden, bir daha yaşamak

    Je ne veux pas revivre cela. — Bunu bir daha yaşamak istemiyorum.

    2 penser yeniden yaşamak
    II
    v i
    1 canlanmak

    Elle revit depuis qu'elle est ici. — Buraya geldiğinden beri bayan canlandı.

    a yaşatmak
    b hatırlatmak, anımsatmak

    faire revivre le passé — geçmişi hatırlatmak, anımsatmak

    Dictionnaire Français-Turc > revivre

  • 17 rough it

    sıkıntı çekmek, sefalet içinde yaşamak, sürünmek, basit ve ilkel yaşamak
    * * *
    (to live for a period of time without the comforts or conveniences of modern life: They roughed it in the jungles for two months.) ilkel koşullarda yaşamak

    English-Turkish dictionary > rough it

  • 18 shack up with

    aşk hayatı yaşamak, birlikte yaşamak, karı koca gibi yaşamak

    English-Turkish dictionary > shack up with

  • 19 shack up with

    aşk hayatı yaşamak, birlikte yaşamak, karı koca gibi yaşamak

    English-Turkish dictionary > shack up with

  • 20 leben

    leben ['le:bən]
    vi, vt yaşamak, hayatta olmak;
    bei jdm \leben birinin yanında yaşamak;
    er hat nicht mehr lange zu \leben fazla bir ömrü kalmadı;
    man lebt nur einmal! insan bir kere yaşar!;
    leb wohl! sağlıcakla [o hoşça] kal!;
    es lebe...! yaşasın...!;
    hoch soll er \leben! çok yaşasın!;
    allein \leben yalnız yaşamak;
    er lebt über seine Verhältnisse kazandığından fazla harcıyor, ayağını yorganına göre uzatmıyor;
    er lebt von der Fischerei balıkçılıkla geçiniyor;
    er lebt von seiner Rente emeklilik maaşı ile geçiniyor

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > leben

См. также в других словарях:

  • yaşamak — III, 89 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • yaşamak — nsz 1) Canlılığını, hayatını sürdürmek Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir. A. İlhan 2) Sağ olmak Deden yaşıyor mu? 3) Varlığını sürdürmek Balıklar suda yaşar. 4) Oturmak, eğleşmek Köyde yaşamak. Şehirde yaşamak. 5) Geçinmek Bu kazançla… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yasamak — i, hlk. 1) Düzen vermek 2) nsz Yasa koymak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yasamak — yapmak, inşa, inşad etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • masal âleminde yaşamak — 1) gerçek olmayan, gerçekleşmesi güç olan şeyler düşünerek yaşamak 2) masallardaki gibi olağanüstü güzel anlar yaşamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • paşa gibi yaşamak — bolluk içinde yaşamak, bey gibi yaşamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • efendi gibi yaşamak — sıkıntısız, varlık içinde yaşamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bey gibi yaşamak — bolluk içinde yaşamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hızlı yaşamak — eğlenceye aşırı düşkün olarak yaşamak Bu hızlı yaşamaya elli iki yıl dayanabilmişti ancak! Y. Z. Ortaç …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kont gibi yaşamak — bolluk içinde yaşamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • varlık içinde yaşamak — bolluk içinde sıkıntısız yaşamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»