-
1 яшәү
yaşamak -
2 ciwîyayene
yaşamak -
3 leven
yaşamak [-ar] v -
4 meemaken
yaşamak [-ar] v -
5 διαβιώνω
yaşamak -
6 leben
yaşamak -
7 살아 있다
yaşamak -
8 жить
yaşamak; geçinmek; oturmak,ikamet etmek* * *1) врз yaşamakры́ба живёт в воде́ — balık suda yaşar
дуб живёт до́лго — meşenin ömrü uzun olur
жить холостяко́м — bekar yaşamak
жить сча́стливо — mutlu yaşamak, mutlu bir hayat sürmek
па́мять о нём в наро́де бу́дет жить ве́чно — onun anısını halk her zaman canlı tutacaktır
да до́лго ли ему́ жить-то оста́лось?! — kaç günlük ömrü kaldı ki?!
ты у меня́ бу́дешь жить как короле́ва — seni kraliçeler gibi yaşatacağım
он без тебя́ жить не мо́жет! — sensiz edemez / yapamaz!
они́ пло́хо живу́т (ме́жду собо́й) — aralarında geçim yok
с сосе́дями он живёт дру́жно — komşularıyla iyi geçiniyor
2) в соч.он жил нау́кой — kendini bilime vermiş gidiyordu
я им (одни́м) живу́ — beni yaşatan, tek
3) (чем, на что) geçinmekжить на зарпла́ту — ücreti / maaşı ile geçinmek
жить свои́м трудо́м — emeğiyle geçinmek / yaşamak
они́ э́тим живу́т — onların geçimi bu yüzden
жить ста́ло трудне́е — geçim zorlaştı
го́род жил торго́влей / за счёт торго́вли — şehir ticaretten geçinirdi
4) yaşamak; oturmak, ikamet etmek; kalmakжить в дере́вне — köyde yaşamak
жить в гости́нице — otelde kalmak
жить в студе́нческом общежи́тии — öğrenci yurdunda yatmak / kalmak
жить в бара́ке — barakada barınmak / oturmak
где вы сейча́с живёте? (постоянно) — şimdi nerede oturuyorsunuz / ikamet ediyorsunuz?
два дня я жил у знако́мых — iki gün tanıdıklarda yattım
5) разг. ( сожительствовать) düşüp kalkmak6) уст.она́ жила́ у них в служа́нках / прислу́гах — onların kapısında hizmetçilik etmişti
••он приказа́л до́лго жить — sizlere ömür
-
9 доживать
yaşamak; yaşına basmak; geçirmek (vakit)* * *несов.; сов. - дожи́ть1) yaşamak; ömrü vefa etmek; yetişmek; çıkmakдоживешь до э́тих лет - узна́ешь — bu yaşa gelince öğrenirsin
ни оди́н из них не до́жил до на́ших дней — hiç biri bugüne kadar yaşayabilmiş değildir
ребёнок не до́жил и до пяти́ лет — çocuk beş yaşını bile tamamlayamadı
он у́мер, не дожи́в до двадцати́ лет — yirmisine varmadan öldü
ему́ не дожи́ть до э́того дня — o güne yetişmeyecek
вряд ли он доживёт до сле́дующей неде́ли — gelecek haftaya (sağ) çıkacağı şüpheli
е́сли доживу́... — ömrüm vefa ederse..., sağ kalırsam..., ecelden aman olursa...
2) в соч.дожива́ть ле́то на да́че — yazın sonunu yazlıkta geçirmek
3) тк. несов. yaşamakдоживать свою́ жизнь — son günlerini yaşamak
••до чего́ мы до́жили! — ne günlere kaldık!
-
10 бытовать
yaşamak,var olmak* * *yaşamak; var olmakэ́то сло́во бытовало в наро́дном языке́ — bu kelime halk dilinde yaşıyordu
-
11 обитать
yaşamak; oturmakживо́тные, обита́ющие на су́ше — karada yaşayan hayvanlar
-
12 пурăн
yaşamak, oturmak -
13 vivre
Iv i1 exister yaşamak2 passer sa vie yaşamak3 subsister yaşamakIIv tyaşamak◊Il a mal vécu son divorce. — Boşanmayı kötü yaşadı.
-
14 переживать
несов.; сов. - пережи́ть1) fazla yaşamak, yaşayakalmak, artakalmakон пережи́л своего́ дру́га на́ год — dostundan bir yıl fazla yaşamıştı
2) yaşamak; dayanmakпережи́ть три войны́ — üç savaş yaşamış olmak
пережива́ть тру́дные дни — zor günler yaşamak
он не переживёт э́той операции — bu ameliyata dayanamaz
3) ( испытывать) yaşamak; geçirmekпережива́ть са́мый счастли́вый моме́нт в свое́й жи́зни — hayatının en mutlu anını yaşamak
пережи́ть большо́е потрясе́ние — büyük bir sarsıntı geçirmek
пережива́емый страно́й кри́зис — ülkenin geçirmekte / yaşamakta olduğu bunalım
обо мне́ не пережива́й — benim için merak etme
не пережива́й! — kalbini ferah tut!
-
15 live
adj. canlı, yaşayan, hayat dolu, diri; elektrikli, hareketli; güncel; naklen; elektrik yüklü; sönmemiş; yanmamış; parlak————————v. yaşamak, hayatta kalmak; oturmak; hayatın tadını çıkarmak* * *1. yaşa (v.) 2. canlı (adj.)* * *I 1. [liv] verb1) (to have life; to be alive: This poison is dangerous to everything that lives.) yaşamak2) (to survive: The doctors say he is very ill, but they think he will live; It was difficult to believe that she had lived through such an experience.) yaşamak, sağ/hayatta kalmak3) (to have one's home or dwelling (in a particular place): She lives next to the church; They went to live in Bristol / in a huge house.) yaşamak, oturmak4) (to pass (one's life): He lived a life of luxury; She lives in fear of being attacked.) yaşamak,... sürmek,... geçinmek5) ((with by) to make enough money etc to feed and house oneself: He lives by fishing.) (... ile) geçinmek•- - lived- living 2. noun(the money etc needed to feed and house oneself and keep oneself alive: He earns his living driving a taxi; She makes a good living as an author.) geçim- live-in
- live and let live
- live down
- live in, out
- live on
- live up to
- within living memory
- in living memory II 1. adjective1) (having life; not dead: a live mouse.) canlı, diri2) ((of a radio or television broadcast etc) heard or seen as the event takes place; not recorded: I watched a live performance of my favourite opera on television; Was the performance live or recorded?) canlı3) (full of energy, and capable of becoming active: a live bomb) aktif, enerji dolu4) (burning: a live coal.) yanmakta olan2. adverb((of a radio or television broadcast etc) as the event takes place: The competition will be broadcast live.) canlı olarak- lively- liveliness
- livestock
- live wire -
16 revivre
Iv t1 vivre de nouveau yeniden, bir daha yaşamak◊Je ne veux pas revivre cela. — Bunu bir daha yaşamak istemiyorum.
2 penser yeniden yaşamakIIv i1 canlanmak◊Elle revit depuis qu'elle est ici. — Buraya geldiğinden beri bayan canlandı.
a yaşatmakb hatırlatmak, anımsatmak◊faire revivre le passé — geçmişi hatırlatmak, anımsatmak
-
17 rough it
sıkıntı çekmek, sefalet içinde yaşamak, sürünmek, basit ve ilkel yaşamak* * *(to live for a period of time without the comforts or conveniences of modern life: They roughed it in the jungles for two months.) ilkel koşullarda yaşamak -
18 shack up with
aşk hayatı yaşamak, birlikte yaşamak, karı koca gibi yaşamak -
19 shack up with
aşk hayatı yaşamak, birlikte yaşamak, karı koca gibi yaşamak -
20 leben
leben ['le:bən]vi, vt yaşamak, hayatta olmak;bei jdm \leben birinin yanında yaşamak;er hat nicht mehr lange zu \leben fazla bir ömrü kalmadı;man lebt nur einmal! insan bir kere yaşar!;leb wohl! sağlıcakla [o hoşça] kal!;es lebe...! yaşasın...!;hoch soll er \leben! çok yaşasın!;allein \leben yalnız yaşamak;er lebt über seine Verhältnisse kazandığından fazla harcıyor, ayağını yorganına göre uzatmıyor;er lebt von der Fischerei balıkçılıkla geçiniyor;er lebt von seiner Rente emeklilik maaşı ile geçiniyor
См. также в других словарях:
yaşamak — III, 89 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
yaşamak — nsz 1) Canlılığını, hayatını sürdürmek Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir. A. İlhan 2) Sağ olmak Deden yaşıyor mu? 3) Varlığını sürdürmek Balıklar suda yaşar. 4) Oturmak, eğleşmek Köyde yaşamak. Şehirde yaşamak. 5) Geçinmek Bu kazançla… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yasamak — i, hlk. 1) Düzen vermek 2) nsz Yasa koymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yasamak — yapmak, inşa, inşad etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
masal âleminde yaşamak — 1) gerçek olmayan, gerçekleşmesi güç olan şeyler düşünerek yaşamak 2) masallardaki gibi olağanüstü güzel anlar yaşamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
paşa gibi yaşamak — bolluk içinde yaşamak, bey gibi yaşamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
efendi gibi yaşamak — sıkıntısız, varlık içinde yaşamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bey gibi yaşamak — bolluk içinde yaşamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
hızlı yaşamak — eğlenceye aşırı düşkün olarak yaşamak Bu hızlı yaşamaya elli iki yıl dayanabilmişti ancak! Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
kont gibi yaşamak — bolluk içinde yaşamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
varlık içinde yaşamak — bolluk içinde sıkıntısız yaşamak … Çağatay Osmanlı Sözlük