Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

iş+vermek

  • 1 atfetmek yöneltmek, vermek.

    arapça عاطف 1.şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > atfetmek yöneltmek, vermek.

  • 2 давать

    vermek; getirmek,
    kazandırmak; atmak,
    vurmak; müsaade etmek,
    bırakmak
    * * *
    1) врз vermek

    дава́ть де́ньги — para vermek

    дава́ть уро́ки — ders vermek

    дава́ть конце́рты — konser vermek

    дава́ть возмо́жность — olanak vermek

    дава́ть взя́тки — rüşvet vermek

    в тот день дава́ли "Оте́лло" — o gün "Otello" oynanıyordu

    э́то не ка́ждому дано́ — bu herkesin harcı / kârı değildir

    не ка́ждому поэ́ту бы́ло дано́... —...mak her şaire nasip olmamıştır

    2) ( приносить как результат) getirmek; kazandırmak; vermek

    дава́ть при́быль — kâr getirmek

    дава́ть хоро́шие урожа́и — iyi ürünler vermek

    со́лнце даёт тепло́ — güneş ısı verir

    золота́я меда́ль даёт (кома́нде) пять очко́в — altın madalya beş puandır

    это тебе́ ничего́ не даст — bu sana hiç bir şey kazandırmaz

    э́тот го́род дал (ми́ру) мно́гих изве́стных учёных — bu şehirden birçok ünlü bilim adamı yetişmiştir

    э́то расте́ние цвето́в не даёт — bu bitkinin çiçeği olmaz

    3) ( наносить удар) atmak; vurmak
    4) в сочетании с некоторыми сущ. (производить делать)

    дава́ть знак / сигна́л — işaret vermek

    дать два вы́стрела — iki el ateş etmek

    дава́ть звоно́к — zil çalmak

    дава́ть обеща́ние — vaatte bulunmak, vaad etmek

    дава́ть указа́ние — talimat vermek

    дава́ть разреше́ние — müsaade vermek, müsaade etmek

    6) (позволять, предоставлять возможность) müsaade etmek; bırakmak; часто переводится глаголом понудительного залога

    дай пройти́ — müsaade et de geçeyim

    он не дал мне отве́тить — cevap vermeme vakit bırakmadı

    не дава́ть спать кому-л.birini uyutmamak

    он не даст нам встре́титься — bizi görüştürmeyecek

    не дать вспы́хнуть войне́ — savaşın patlamasına yol vermemek

    он не дава́л себя́ сфотографи́ровать — fotoğrafını çıkartmazdı

    дава́ть вы́пить — içirmek

    дава́ть поню́хать — koklatmak

    мы стара́лись не дать ему́ оторва́ться / уйти́ вперёд (о гонщике)onu kaçırmamaya gayret ediyorduk

    ему́ бо́льше 20 (лет) не дашь — 20 yaşından fazla göstermiyor

    8) разг., повел., в соч.

    дава́й дружи́ть — gel dost olalım

    дава́й потанцу́ем / танцева́ть — gel dans edelim

    дава́й пиши́! — haydi yaz!

    дава́йте рабо́тать вме́сте — gelin beraber çalışalım

    дай, ду́маю, пойду́ посмотрю́ — gidip bakayım dedim

    дава́й я тебе́ помогу́ — yardım edeyim sana

    ••

    недоста́тки даю́т себя́ знать — eksikler kendini duyuruyor

    он прие́хал, не дав знать — habersiz geldi

    он не дал себе́ труда́ поду́мать — düşünmek zahmetine girmedi

    дава́ть кому-л. поня́ть — ihsas etmek

    дава́ть сло́во — söz vermek

    дать себе́ сло́во не... — bir şeye tövbe etmek

    дава́ть показа́ния — ifade vermek

    Русско-турецкий словарь > давать

  • 3 выдавать

    vermek,
    teslim etmek,
    dağıtmak; ele vermek; iade etmek,
    geri vermek; gibi göstermek; üretmek
    * * *
    несов.; сов. - вы́дать
    1) vermek; teslim etmek ( вручать владельцу); dağıtmak ( распределять); kesmek (билет, квитанцию)

    вы́дать о́рдер на аре́ст — tevkif müzekkeresi kesmek

    2) ele vermek; dile vermek ( разглашать)

    его́ вы́дал преда́тель — onu bir hain ele verdi

    её вы́дал го́лос — onu sesi ele verdi

    выдава́ть секре́т — sır vermek

    он сам себя́ вы́дал — kendi ağzıyla tutuldu

    3) ( передавать) iade etmek, geri vermek

    выдава́ть престу́пников (другому государству)suçluları iade etmek

    4) (за кого-что-л.) diye tanıtmak; gibi / olarak satmak; gibi göstermek

    он вы́дал себя́ за врача́ — kendini doktor diye tanıttı

    он выдаёт себя́ за врача́ — kendini doktor gibi satar

    они́ выдаю́т э́то за кру́пный успе́х — bunu büyük bir başarı gibi gösteriyorlar

    э́тот факт вы́дали за несча́стный слу́чай — bu olaya kaza süsü verdiler

    выдава́ть чёрное за бе́лое — karayı ak göstermek

    5) (добывать, производить) çıkarmak, üretmek

    ско́лько он выдаёт за сме́ну? — bir vardiyalık üretimi ne kadar?

    6) разг. ( ругать) veriştirmek
    7) ( замуж) vermek

    за кого́ он вы́дал дочь? — kızını kime verdi?

    Русско-турецкий словарь > выдавать

  • 4 задавать

    vermek
    * * *
    несов.; сов. - зада́ть, врз

    задава́ть уро́ки (на́ дом) — ödev vermek

    задава́ть корм — yem vermek

    задава́ть пир — mükellef bir ziyafet vermek

    ••

    задава́ть вопро́с — bir soru sormak

    зада́ть стра́ху кому-л.birinin ödünü koparmak

    ну и за́дал он мне рабо́ты! — beni öyle bir uğraştırdı ki!

    я тебе́ зада́м! — gösteririm sana!

    Русско-турецкий словарь > задавать

  • 5 give away

    vermek, armagan etmek; dagitmak; ele vermek, açik etmek; kocaya vermek, evermek

    English to Turkish dictionary > give away

  • 6 give in

    vermek, teslim etmek, teslim olmak, kabullenmek
    * * *
    1) (to stop fighting and admit defeat; to yield: The soldiers were outnumbered and gave in to the enemy.) teslim olmak
    2) (to hand or bring (something) to someone (often a person in authority): Do we have to give in our books at the end of the lesson?) vermek, teslim etmek

    English-Turkish dictionary > give in

  • 7 bring in

    vermek, sunmak, kazandırmak, getirmek, hüküm vermek
    * * *
    kazandır

    English-Turkish dictionary > bring in

  • 8 verleihen

    vermek
    ödünç vermek

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > verleihen

  • 9 give

    vermek; dogrulugunu kabullenmek, tanimak, itiraf etmek; bel vermek, egilmek,esneklik

    English to Turkish dictionary > give

  • 10 vermək

    vermek
    sunmak, ulaştırmak, vermek, yayınlamak

    Azərbaycan-Türkiyə lüğət > vermək

  • 11 выдавать

    vermek, teslim etmek

    Турецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > выдавать

  • 12 deliver up

    vermek, teslim etmek
    * * *
    teslim et

    English-Turkish dictionary > deliver up

  • 13 come across with

    vermek, ödemek

    English-Turkish dictionary > come across with

  • 14 come across with

    vermek, ödemek

    English-Turkish dictionary > come across with

  • 15 бирү

    vermek

    Татарча-Төрекчә сүзлек > бирү

  • 16 geven

    vermek [-ir] v

    Nederlands-Turks mini woordenboek > geven

  • 17 toekennen

    vermek [ir] v

    Nederlands-Turks mini woordenboek > toekennen

  • 18 verlenen

    vermek [-ir] v

    Nederlands-Turks mini woordenboek > verlenen

  • 19 δίνω

    vermek

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > δίνω

  • 20 παρέχω

    vermek, takdim etmek

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > παρέχω

См. также в других словарях:

  • vermek — i, e, ir 1) Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. Ö. Seyfettin 2) Bırakmak veya bağışlamak Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • güvence vermek — 1) bir anlaşmada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumluluğu yüklenmek, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek 2) bir sorumluluk karşılığı olarak para vb. ortaya koymak, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • güvenmelik vermek — bir kimseye pazarlığında anlaşılmış bir paranın küçük bir bölümünü önceden vermek, kapora vermek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • karşılık vermek — 1) küçük büyüğüne karşı gelmek 2) cevap vermek, yanıt vermek Haşarı oğlan bu ağzı bozuk kadına şöyle karşılık veriyordu. O. C. Kaygılı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • döl vermek — 1) yavru vermek, üremek 2) ürün vermek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kiraya vermek — kira karşılığında vermek, icara vermek Buradaki evimi de kiraya vermiştim. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • pay vermek — 1) hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak Batı, beynini sömürdüğü insanlara kendi uyruklarına sağladığı konfordan pay verip gönül alır. H. Taner 2) mec. küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • fırsat vermek — bir işi yapmak için uygun, elverişli şartı sağlamak Bu çeşit yazılara cevap vermek hasma fırsat vermek olur. B. Felek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yer vermek — 1) önemli saymak, saygı göstermek Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. M. Yesari 2) bir olaya yol açmak, imkân tanımak 3) önemli bir görev vermek 4) kendi yerini bir başkasına… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yol vermek — 1) geçmesine izin vermek Hafif sağ yapıp askerî bir kamyona yol verdi. A. İlhan 2) hızını artırmak 3) işten çıkarmak, işine son vermek Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler. O. Kemal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • semere vermek — 1. meyva vermek. 2. sonuç vermek …   Osmanli Türkçesİ sözlüğü

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»