-
1 atfetmek yöneltmek, vermek.
arapça عاطف 1.şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan. -
2 давать
vermek; getirmek,kazandırmak; atmak,vurmak; müsaade etmek,bırakmak* * *1) врз vermekдава́ть де́ньги — para vermek
дава́ть уро́ки — ders vermek
дава́ть конце́рты — konser vermek
дава́ть возмо́жность — olanak vermek
дава́ть взя́тки — rüşvet vermek
в тот день дава́ли "Оте́лло" — o gün "Otello" oynanıyordu
э́то не ка́ждому дано́ — bu herkesin harcı / kârı değildir
не ка́ждому поэ́ту бы́ло дано́... —...mak her şaire nasip olmamıştır
2) ( приносить как результат) getirmek; kazandırmak; vermekдава́ть при́быль — kâr getirmek
дава́ть хоро́шие урожа́и — iyi ürünler vermek
со́лнце даёт тепло́ — güneş ısı verir
золота́я меда́ль даёт (кома́нде) пять очко́в — altın madalya beş puandır
это тебе́ ничего́ не даст — bu sana hiç bir şey kazandırmaz
э́тот го́род дал (ми́ру) мно́гих изве́стных учёных — bu şehirden birçok ünlü bilim adamı yetişmiştir
э́то расте́ние цвето́в не даёт — bu bitkinin çiçeği olmaz
3) ( наносить удар) atmak; vurmak4) в сочетании с некоторыми сущ. (производить делать)дава́ть знак / сигна́л — işaret vermek
дать два вы́стрела — iki el ateş etmek
дава́ть звоно́к — zil çalmak
5) vermekдава́ть обеща́ние — vaatte bulunmak, vaad etmek
дава́ть указа́ние — talimat vermek
дава́ть разреше́ние — müsaade vermek, müsaade etmek
6) (позволять, предоставлять возможность) müsaade etmek; bırakmak; часто переводится глаголом понудительного залогадай пройти́ — müsaade et de geçeyim
он не дал мне отве́тить — cevap vermeme vakit bırakmadı
не дава́ть спать кому-л. — birini uyutmamak
он не даст нам встре́титься — bizi görüştürmeyecek
не дать вспы́хнуть войне́ — savaşın patlamasına yol vermemek
он не дава́л себя́ сфотографи́ровать — fotoğrafını çıkartmazdı
дава́ть вы́пить — içirmek
дава́ть поню́хать — koklatmak
мы стара́лись не дать ему́ оторва́ться / уйти́ вперёд (о гонщике) — onu kaçırmamaya gayret ediyorduk
7) разг. ( определять возраст по внешнему виду) göstermekему́ бо́льше 20 (лет) не дашь — 20 yaşından fazla göstermiyor
8) разг., повел., в соч.дава́й дружи́ть — gel dost olalım
дава́й потанцу́ем / танцева́ть — gel dans edelim
дава́й пиши́! — haydi yaz!
дава́йте рабо́тать вме́сте — gelin beraber çalışalım
дай, ду́маю, пойду́ посмотрю́ — gidip bakayım dedim
дава́й я тебе́ помогу́ — yardım edeyim sana
••дать знать кому-л. — birine duyurmak
недоста́тки даю́т себя́ знать — eksikler kendini duyuruyor
он прие́хал, не дав знать — habersiz geldi
он не дал себе́ труда́ поду́мать — düşünmek zahmetine girmedi
дава́ть кому-л. поня́ть — ihsas etmek
дава́ть сло́во — söz vermek
дать себе́ сло́во не... — bir şeye tövbe etmek
дава́ть показа́ния — ifade vermek
-
3 выдавать
vermek,teslim etmek,dağıtmak; ele vermek; iade etmek,geri vermek; gibi göstermek; üretmek* * *несов.; сов. - вы́дать1) vermek; teslim etmek ( вручать владельцу); dağıtmak ( распределять); kesmek (билет, квитанцию)вы́дать о́рдер на аре́ст — tevkif müzekkeresi kesmek
2) ele vermek; dile vermek ( разглашать)его́ вы́дал преда́тель — onu bir hain ele verdi
её вы́дал го́лос — onu sesi ele verdi
выдава́ть секре́т — sır vermek
он сам себя́ вы́дал — kendi ağzıyla tutuldu
3) ( передавать) iade etmek, geri vermekвыдава́ть престу́пников (другому государству) — suçluları iade etmek
4) (за кого-что-л.) diye tanıtmak; gibi / olarak satmak; gibi göstermekон вы́дал себя́ за врача́ — kendini doktor diye tanıttı
он выдаёт себя́ за врача́ — kendini doktor gibi satar
они́ выдаю́т э́то за кру́пный успе́х — bunu büyük bir başarı gibi gösteriyorlar
э́тот факт вы́дали за несча́стный слу́чай — bu olaya kaza süsü verdiler
выдава́ть чёрное за бе́лое — karayı ak göstermek
5) (добывать, производить) çıkarmak, üretmekско́лько он выдаёт за сме́ну? — bir vardiyalık üretimi ne kadar?
6) разг. ( ругать) veriştirmek7) ( замуж) vermekза кого́ он вы́дал дочь? — kızını kime verdi?
-
4 задавать
vermek* * *несов.; сов. - зада́ть, врззадава́ть уро́ки (на́ дом) — ödev vermek
задава́ть корм — yem vermek
задава́ть пир — mükellef bir ziyafet vermek
••задава́ть вопро́с — bir soru sormak
зада́ть стра́ху кому-л. — birinin ödünü koparmak
ну и за́дал он мне рабо́ты! — beni öyle bir uğraştırdı ki!
я тебе́ зада́м! — gösteririm sana!
-
5 give away
vermek, armagan etmek; dagitmak; ele vermek, açik etmek; kocaya vermek, evermek -
6 give in
vermek, teslim etmek, teslim olmak, kabullenmek* * *1) (to stop fighting and admit defeat; to yield: The soldiers were outnumbered and gave in to the enemy.) teslim olmak2) (to hand or bring (something) to someone (often a person in authority): Do we have to give in our books at the end of the lesson?) vermek, teslim etmek -
7 bring in
vermek, sunmak, kazandırmak, getirmek, hüküm vermek* * *kazandır -
8 verleihen
vermeködünç vermek -
9 give
vermek; dogrulugunu kabullenmek, tanimak, itiraf etmek; bel vermek, egilmek,esneklik -
10 vermək
vermeksunmak, ulaştırmak, vermek, yayınlamak -
11 выдавать
vermek, teslim etmekТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > выдавать
-
12 deliver up
vermek, teslim etmek* * *teslim et -
13 come across with
vermek, ödemek -
14 come across with
vermek, ödemek -
15 бирү
vermek -
16 geven
vermek [-ir] v -
17 toekennen
vermek [ir] v -
18 verlenen
vermek [-ir] v -
19 δίνω
vermek -
20 παρέχω
vermek, takdim etmek
См. также в других словарях:
vermek — i, e, ir 1) Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. Ö. Seyfettin 2) Bırakmak veya bağışlamak Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
güvence vermek — 1) bir anlaşmada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumluluğu yüklenmek, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek 2) bir sorumluluk karşılığı olarak para vb. ortaya koymak, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
güvenmelik vermek — bir kimseye pazarlığında anlaşılmış bir paranın küçük bir bölümünü önceden vermek, kapora vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
karşılık vermek — 1) küçük büyüğüne karşı gelmek 2) cevap vermek, yanıt vermek Haşarı oğlan bu ağzı bozuk kadına şöyle karşılık veriyordu. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
döl vermek — 1) yavru vermek, üremek 2) ürün vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kiraya vermek — kira karşılığında vermek, icara vermek Buradaki evimi de kiraya vermiştim. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
pay vermek — 1) hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak Batı, beynini sömürdüğü insanlara kendi uyruklarına sağladığı konfordan pay verip gönül alır. H. Taner 2) mec. küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
fırsat vermek — bir işi yapmak için uygun, elverişli şartı sağlamak Bu çeşit yazılara cevap vermek hasma fırsat vermek olur. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer vermek — 1) önemli saymak, saygı göstermek Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. M. Yesari 2) bir olaya yol açmak, imkân tanımak 3) önemli bir görev vermek 4) kendi yerini bir başkasına… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol vermek — 1) geçmesine izin vermek Hafif sağ yapıp askerî bir kamyona yol verdi. A. İlhan 2) hızını artırmak 3) işten çıkarmak, işine son vermek Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler. O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
semere vermek — 1. meyva vermek. 2. sonuç vermek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü