-
1 tun
tun <tut, tat, getan> [tu:n]I vi, vt yapmak, etmek;etw aus Liebe/aus Neid \tun bir şeyi sevgiden/kıskançlıktan yapmak;Wichtigeres zu \tun haben, als......den önemli yapacak işi olmak;ich habe mein Bestes getan elimden geleni yaptım;ich habe noch zu \tun yapılacak daha işim var;damit ist es nicht getan bununla bitmedi;das ist leichter gesagt als getan dile kolay;sie hat nichts zu \tun yapacak hiçbir işi yok, işi gücü yok;du kannst \tun und lassen, was du willst istediğini yapabilirsin;was kann ich für Sie \tun? sizin için ne yapabilirim?;wir haben getan, was wir konnten yapabileceğimizi yaptık;so etwas tut man nicht! böyle şey yapılmaz!;tu, was du nicht lassen kannst! ( fam) yapacağını yap!;das tut nichts zur Sache ( fam) bu olayı değiştirmez;hat er dir was getan? sana bir şey yaptı mı?;der Hund tut nichts ( fam) köpek bir şey yapmaz;tu mir doch den Gefallen und... bana bir iyilik yap da...;er bekam es mit der Angst zu \tun korkmaya başladı;nach getaner Arbeit iş bittikten sonra;damit habe ich nichts zu \tun bununla hiç bir ilgim yok;ich will mit ihm nichts mehr zu \tun haben onunla alıp vereceğim kalmadı artık;so \tun, als ob...... imiş gibi yapmak;tu doch nicht so! ( fam) numara yapma!;du tätest gut daran, zu schweigen susmakla iyi edersintu es in den Schrank! onu dolaba koy!III vrsich \tun;es tut sich etwas ( fam) bir şeyler oluyor -
2 haben
haben <hat, hatte, gehabt> ['ha:bən]I vtein Haus/ein Auto/Kinder \haben evi/arabası/çocukları olmak, ev/araba/çocuk sahibi olmak;ich habe zwei Kinder (benim) iki çocuğum var;lieber \haben tercih etmek;hier hast du das Buch al işte kitabı;er hat außergewöhnliche Fähigkeiten olağanüstü yetenekleri var, olağanüstü yeteneklere sahiptir;Zeit \haben vakti olmak;Hunger/Durst \haben aç/susamış olmak;Fieber \haben ateşi olmak;kann ich bitte den Zucker \haben? şekeri alabilir miyim?;wir \haben heute schönes Wetter bugün hava güzel;den Wievielten \haben wir heute? bugün ayın kaçı?;morgen \haben wir Mittwoch yarın çarşamba;sie hat es weit nach Hause eve kadar yolu uzundur;sie hat es nicht leicht mit ihm onunla işi kolay değildir;das Haus hat was von einem Schloss evin sarayımsı bir havası var;und was habe ich davon? benim bundan çıkarım ne?;was hast du? neyin var?;dafür ist er nicht zu \haben öyle işlere yanaşmaz;da \haben wir den Salat/die Bescherung ( fam) ayıkla pirincin taşını!, öp babanın elini!, buyurun cenaze namazına!;etw dagegen \haben bir şeye karşı olmak;nichts dagegen \haben bir şeye karşı olmamak, bir şeye diyeceği olmamak;etw \haben wollen bir şeyi canı istemek, bir şeyi elde etmek istemek;was hat es damit auf sich? bu ne anlama geliyor?;ich kann das nicht \haben ( fam) ben buna gelememetw hinter sich \haben bir şey arkasında olmak;ich habe noch viel vor mir daha yapacağım çok işler var;sie hat etwas mit dem Tennislehrer ( fam) tenis öğretmeniyle ilişkisi var;ich hab's! buldum!ich habe noch sehr viel zu tun daha yapacak çok işim var;hier hat er nichts zu suchen burada işi yok;jetzt hast du zu schweigen şimdi susman gerekliII vrsich \haben ( fam) ( sich anstellen) hava basmak;hab dich nicht so! öyle nazlanmasana!;damit hat sich die Sache ( fam) bu iş böylece kapandı -
3 Hand
el;an \Hand von yoluyla;aus erster/zweiter \Hand birinci/ikinci elden;von \Hand elden;jdm die \Hand geben birine eline vermek;jdm die \Hand schütteln birinin elini sıkmak, biriyle tokalaşmak;linker/rechter \Hand sol/sağ elde;linker/rechter \Hand sehen Sie... sol/sağ elde... görüyorsunuz;eine \Hand voll bir tutam [o avuç dolusu];alle Hände voll zu tun haben ( fam) işi başından aşkın olmak;etw aus der \Hand legen bir şeyi elinden bırakmak;etw in die \Hand nehmen bir şeyi eline almak; ( fig) bir şeyi ele almak;in die Hände klatschen el çırpmak;etw zur \Hand haben bir şeyi el altında bulundurmak, bir şey elinde bulunmak;jds rechte \Hand sein ( fig) birinin sağ kolu olmak;zwei linke Hände haben ( fam) elinden bir şey gelmemek;sich mit Händen und Füßen verständigen ( fam) el kol yordamıyla anlaşmak;sich mit Händen und Füßen gegen etw wehren ( fam) bir şeye canla başla karşı koymak;mit leeren Händen eli boş olarak, elini kolunu sallaya sallaya;ein gutes Blatt auf der \Hand haben eli iyi olmak;\Hand und Fuß haben tutarlı olmak;die \Hand im Spiel haben bir işte parmağı olmak;es lässt sich nicht von der \Hand weisen, dass...... olduğu yadsınamaz;\Hand in \Hand el ele;\Hand in \Hand mit jdm arbeiten biriyle el ele çalışmak;freie \Hand zu etw haben bir şey yapmakta serbest olmak;das liegt auf der \Hand bu elle tutulur gözle görülür;von der \Hand in den Mund leben elden ağıza yaşamak;er ist bei ihnen in guten Händen onların yanında iyi ellerdedir;in festen Händen sein ( fam) sözlü olmak;etw von langer \Hand planen bir şeyi uzun uzadıya planlamak;etw unter der \Hand verkaufen bir şeyi el altından satmak;jdm etw zu treuen Händen übergeben birine bir şeyi emanet vermek;jdm etw in die \Hand drücken birinin eline bir şey sıkıştırmak;jdm in die Hände fallen birinin eline düşmek;etw aus der \Hand geben bir şeyi elinden çıkarmak;jdn in der \Hand haben birini avcunun içinde tutmak;jdm aus der \Hand lesen birinin el falına bakmak;zu jds Händen birinin eline, birine verilmek üzere;Hände hoch! eller yukarı!;Hände weg! çek elini!;eine \Hand wäscht die andere ( prov) bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar -
4 Absicht
niyet, maksat; ( Vorsatz) kasıt;gute/böse \Absichten haben niyeti iyi/kötü olmak;etw mit/ohne \Absicht tun bir şeyi kasten yapmak/yapmamak;es war \Absicht kasıtlıydı;das war nicht meine \Absicht bu, benim niyetim değildi;er hat die \Absicht, zu verreisen seyahat etmeye niyeti var;in der \Absicht, etw zu tun bir şeyi yapmak niyetiyle;die \Absicht haben, etw zu tun bir şeyi yapmaya niyeti olmak -
5 bekommen
bekommen*eine Chance \bekommen eline fırsat geçmek;jdn dazu \bekommen, etw zu tun birine bir şey yaptırtmak;Flecken \bekommen lekelenmek;etw zu essen \bekommen yiyecek bir şey bulmak;es mit jdm zu tun \bekommen biriyle başı derde girmek;eine Ohrfeige \bekommen bir tokat yemek;er bekam ein Jahr Gefängnis bir yıl hapis yedi;ich habe es geschenkt \bekommen o bana hediye edildi2) ( Zug) yetişmek (-e);wenn ich ihn zu fassen bekomme onu bir yakalarsam, onu bir elime geçirirsem3) ( Krankheit) olmak;Appetit \bekommen iştahı açılmak;Zähne \bekommen diş çıkarmak, dişleri çıkmak;ein Kind \bekommen bir çocuğu olmak;graue Haare \bekommen saçları kırlaşmak;eine Glatze \bekommen dazlaklaşmak;Hunger/Angst \bekommen acıkmak/korkmak;wir \bekommen anderes Wetter hava değişiyor;wir \bekommen bald Regen birazdan yağmur yağacak;er bekam Lust, schwimmen zu gehen canı yüzmeye gitmek istediII vi1) ( bedient werden) servis yapılmakjdm gut \bekommen birine yaramak [o iyi gelmek];jdm schlecht \bekommen birine dokunmak;wohl bekomm's! yarasın!, afiyet olsun! -
6 an
an [an]I präp1) ( nahe bei)\an der Ecke köşede;\an der gleichen Stelle aynı yerde;am Fenster sitzen pencerede oturmak;er geht \an mir vorbei benim yanımdan geçiyor;bis \an den Rand ağzına kadar2) ( geographisch gelegen)Frankfurt \an der Oder/am Main Oder/Main Irmağı üzerindeki Frankfurt3) ( zeitlich)\an diesem Abend bu [o o] akşam;am Abend akşamleyin;es ist \an der Zeit zaman [o vakit] geldi;am Anfang başlangıçta;am 29. November 1991 29 Kasım 1991'de4) ( weitere Verwendungen)jdn \an etw erkennen birini bir şeyden tanımak;was haben Sie \an Weinen da? Sizde hangi şaraplar var?;\an etw schuld sein bir şeyde suçu olmak;ich habe eine Bitte \an Sie Sizden bir ricam var;das Entscheidende \an der Sache ist, dass... işin esası...;das gefällt mir nicht \an ihm onda bu hoşuma gitmiyor;es ist \an dir, etw zu tun bir şey yapmak sana bağlı;reich \an Phosphaten/Stickstoffen fosfat/azot bakımından zenginII präp1) ( in Richtung auf)sich \an die Wand lehnen duvara yaslanmak;sie ging \ans Fenster pencereye gitti;\ans Telefon gehen telefona gitmek [o cevap vermek];\an die Arbeit! haydi iş başına!2) ( für)ein Brief \an seinen Sohn oğluna bir mektup;ich habe eine Frage \an dich sana bir sorum var;sie verdient \an die 4.000 Euro aşağı yukarı 4.000 euro kazanıyor;\an die 500 Schüler 500'e yakın öğrenci1) ( beginnend)von... \an...den itibaren;von hier \an buradan sonra;von Anfang \an başından beri/itibaren, başlangıçtan beriStuttgart \an 16.25 Stuttgart'a varış 16.253) ( eingeschaltet) -
7 Stand
1. kein pl1) ( Stehen) durma;etw zu \Stande bringen bir şeyi gerçekleştirmek;zu \Stande kommen gerçekleşmek, ortaya çıkmak, olmak;nicht zu \Stande kommen olmamak2) (Entwicklungs\Stand) düzey; (Zu\Stand) durum; ( Stadium) evre, aşama;im \Stande sein, etw zu tun bir şeyi yapabilecek durumda olmak;etw auf den neuesten \Stand bringen bir şeyi en yeni duruma getirmek;gut in \Stand sein iyi durumda olmak;der \Stand der Ermittlungen soruşturmaların son durumu2. <-(e) s, Stände> [ʃtant, pl 'ʃtɛndə] m1) (Verkaufs\Stand) tezgâh; (Erfrischungs\Stand) büfe; (Informations\Stand) stant [o stand]; (Messe\Stand) stant [o stand], sergilik; (Taxi\Stand) durak2) (Konto\Stand) durum; (Öl\Stand) durum; (Wasser\Stand) düzey, seviye; (Sonnen\Stand) konum, pozisyon; (Spiel\Stand) skor3) ( soziale Stellung) pozisyon, mevki, konum -
8 Bock
1) zool ( männliches Tier) erkek hayvan; (Schaf\Bock) koç; (Ziegen\Bock) teke, erkeç; (Ried\Bock) antilop;einen \Bock schießen ( fig) gaf yapmak, pot kırmak, çam devirmek;geiler \Bock zampara;er ist ein sturer \Bock çok keçidir [o inatçıdır];einen \Bock haben keçi inadı olmak(k) einen \Bock haben, etw zu tun bir şeyi yapmaya hevesi ol(ma) mak4) sport kasa5) ( Gestell) sehpa, ayaklık6) auto takoz, destek7) (Kutsch\Bock) arabacı yeri -
9 Angewohnheit
alışkanlık, huy;die \Angewohnheit haben, etw zu tun bir şeyi yapma alışkanlığı [o huyu] olmak -
10 Bestreben
Bestreben <-s> ntkein pl çaba, gayret;das \Bestreben haben, etw zu tun bir şey yapmak için çaba [o gayret] göstermek -
11 Freiheit
özgürlük, hürriyet; ( Unabhängigkeit) serbesti, serbestlik;\Freiheit der Meere denizlerin serbestisi;alle \Freiheiten haben her türlü özgürlüğe sahip olmak; -
12 Gelegenheit
fırsat, vesile;die \Gelegenheit haben, etw zu tun bir şey yapma fırsatı olmak;die \Gelegenheit nutzen fırsattan istifade etmek;bei dieser \Gelegenheit bu vesileyle;wenn sich die \Gelegenheit bietet fırsat çıkarsa, vesile olursa;die \Gelegenheit beim Schopfe fassen fırsat bu fırsat demek, fırsatı ganimet bilmek -
13 scharf
3) ( Wind) keskin4) ( Ton) sert\scharf eingestellt odaklanmış\scharfe Augen haben gözü keskin olmak, gözleri iyi görmek;\scharf nachdenken iyice düşünüp taşınmak7) ( Kurve) keskin;\scharf bremsen sert fren yapmak;\scharf abbiegen keskin dönüş yapmakjdn \scharf kritisieren birini sert bir biçimde eleştirmek10) ( Auseinandersetzung) şiddetlier ist \scharf auf das Mädchen kıza içi gidiyor\scharf darauf sein, etw zu tun bir şeyi yapmaya can atmak -
14 Veranlassung
1) ( Grund) neden, sebep, vesile;keine( rlei) \Veranlassung haben, etw zu tun bir şeyi yapmak için (hiç) bir nedeni [o sebebi] olmamak -
15 Vorsatz
Vorsatz <-es, -sätze> mden \Vorsatz haben, etw zu tun bir şeyi yapmaya niyeti olmak;einen \Vorsatz fassen bir şeye niyet etmek -
16 bringen
bringen <bringt, brachte, gebracht> ['brıŋən]vtdas Essen auf den Tisch \bringen yemeği sofraya getirmek;etw in Ordnung \bringen bir şeyi yoluna koymak;jdn vor Gericht \bringen biriyle mahkemelik olmak;Glück \bringen şans getirmek;jdn in Verlegenheit \bringen birini bozmak [o mahcup etmek];etw an den Tag \bringen bir şeyi ortaya çıkarmak;jdn auf die Palme \bringen ( fig) birini çileden [o zıvanadan] çıkarmak;jdn auf Touren \bringen birini harekete geçirmek;jdn auf etw \bringen birinin aklına bir şey getirmek;jdn aus dem Konzept \bringen birinin aklını karıştırmak;etw zur Sprache \bringen bir şeyi dile getirmek;etw zu Papier \bringen bir şeyi kâğıda dökmek;etw auf den Markt \bringen bir şeyi pazara çıkarmak;ein Kind zur Welt \bringen dünyaya bir çocuk getirmek;es weit \bringen (hayatta) yükselmeketw an sich \bringen üstüne geçirmeketw mit sich \bringen; ( zur Folge haben) bir şeyi beraberinde getirmek, bir şeyi doğurmak [o neden olmak]etw hinter sich \bringen bir şeyi bitirmek, bir işi hâlletmek;sie wollen sie unbedingt unter die Haube \bringen onun başını ille bağlamak istiyorlar, onu ille baş göz etmek istiyorlar;seine Schäfchen ins Trockene \bringen ( fig) küpünü doldurmak;jdn um die Ecke \bringen ( fam) birini öldürmekwas bringt das? bu ne getirir?;das bringt doch überhaupt nichts! bu hiçbir şey getirmez ki!4) ( wegnehmen)jdn um etw \bringen birini bir şeyden etmek;jdn ums Leben \bringen birinin canına kıymak;jdn um den Verstand \bringen birinin aklını başından almak5) jdn zum Lachen \bringen birini güldürmek;etw nicht übers Herz \bringen bir şeye gönlü razı olmamak, bir şeye kıyamamak;du bringst mich nicht dazu, das zu tun bunu bana yaptırtamazsın -
17 Lust
\Lust auf jdn/etw bir kimseye/şeye istek [o şehvet] duymak2. kein pl1) ( Verlangen) heves, istek, şevk;hast du \Lust? hevesin var mı?, canın istiyor mu?;ich habe keine \Lust hevesim yok;mach, wie du \Lust hast nasıl hevesin varsa öyle yap, canın nasıl isterse öyle yapnach \Lust und Laune keyfine göre;etw aus \Lust und Liebe tun bir şeyi zevkle ve istekle yapmak -
18 Vorliebe
Vorliebe <-n> feine \Vorliebe für etw haben bir şeye merakı olmak;etw mit \Vorliebe tun bir şeyi merakla yapmak -
19 einsehen
ein|sehenirr vt1) ( Raum) gözden geçirmek2) ( Schriftstücke) incelemek, tetkik etmekich sehe nicht ein, warum ich das tun soll niçin bunu yapmam gerektiğini anlamıyorum;(k) ein E\einsehen (für jdn/etw) haben (bir kimse/şey için) anlayış göster(me) mek -
20 Mitleid
- 1
- 2
См. также в других словарях:
mit etw. nichts zu tun haben — [Redensart] Auch: • mit j m nichts zu tun haben Bsp.: • Sie wollte mit diesen Leuten nicht das Geringste zu tun haben … Deutsch Wörterbuch
nicht übel Lust haben, etw. zu tun — [Redensart] Auch: • fast etw. tun wollen Bsp.: • Ich hätte nicht übel Lust, in das Konzert zu gehen … Deutsch Wörterbuch
mit j-m nichts zu tun haben — [Redensart] Auch: • mit etw. nichts zu tun haben Bsp.: • Sie wollte mit diesen Leuten nicht das Geringste zu tun haben … Deutsch Wörterbuch
es ist an j-m, etw. zu tun — [Redensart] Auch: • es liegt an j m, etw. zu tun Bsp.: • Sie haben den ersten Schritt zur Versöhnung getan. Jetzt ist es an dir, ihnen auf halbem Wege entgegenzukommen … Deutsch Wörterbuch
es liegt an j-m, etw. zu tun — [Redensart] Auch: • es ist an j m, etw. zu tun Bsp.: • Sie haben den ersten Schritt zur Versöhnung getan. Jetzt ist es an dir, ihnen auf halbem Wege entgegenzukommen … Deutsch Wörterbuch
Lust haben, etw. zu tun — [Redensart] Bsp.: • Ich hätte Lust gehabt, den Brief zurück zu schicken … Deutsch Wörterbuch
zu tun haben mit etw. — zu tun haben mit etw … Deutsch Wörterbuch
das Vergnügen haben, etw. zu tun — das Vergnügen haben, etw. zu tun … Deutsch Wörterbuch
etw. mögen — [Redensart] Auch: • für etw. schwärmen • für j n schwärmen • j n mögen • viel für etw. übrig haben • … Deutsch Wörterbuch
tun — V. (Grundstufe) eine bestimmte Arbeit machen Beispiele: Was können wir für dich tun? Ich habe etwas Böses getan. Kollokation: viel zu tun haben tun V. (Aufbaustufe) durch sein Verhalten einen bestimmten Eindruck machen, sich stellen Synonyme:… … Extremes Deutsch
tun — laufen (umgangssprachlich); klappen (umgangssprachlich); funktionieren; funzen (umgangssprachlich); gehen (umgangssprachlich); setzen; einstellen; legen; … Universal-Lexikon